Edirne'de 10 Kasım Atatürk'ü Anma törenleri sırasında "Atatürk ilah değildir, Allah'ın kanunları var" dediği iddia edilerek karga tulumba gözaltına alınan Emine Şahin'in hikayesi sosyal medyada epey hareketli anlara neden oldu. İşin en ilginç tarafı 15 Temmuz sonrası "Cumhurbaşkanı Erdoğan=Devlet" formülüne gönül vermiş ve fazlasıyla "devletçi"leşmiş bazı "muhafazakar" ve "dindar"ların Emine Şahin'in provokatör olabileceği tezlerine destek çıkmaları, "Oyuna gelmeyin bizi bölüyorlar, Emine Şahin kimdir araştırılsın" goygoyu yapmalarıydı. Bu süper "devletçi", düzenin selameti için kan yutup kızılcık şerbeti içtim demeyi tavsiye edici dili 90'larda bıraktığımızı sanıyorduk, yanılmışız. Bazılarımız, dindarlar ne zaman haklarını istese ya da hakarete uğramaya itiraz etse "iyi polis" rolü oynayarak "güzellikle" uyaran, kafayı "dış güçler"e takmış eski sağcı milliyetçi siyasetçilere dönüşmüş. Bu temkinli, tedbirci yaklaşımın nedenleri var tabii, olmaz mı? En temel nedeni son dönemde oluşan algı: "28 Şubat zihniyeti devlete yeniden egemen oldu" algısı. "TSK'nın başına balyoz geldi" manşetleri. Bazı dindarlar ve muhafazakarlar kıvrak ve korkak adapte olurken; önemli bir kısmı rahatsız, endişeli. Kemalist kesimin giderek el yükseltmesi karşısında şaşkınlar. Nasıl olmasınlar? 15 Temmuz sonrası devleti ayakta tutmak için elbirliği yaptıkları "milliyetçilik" paketi "Kemalizm" bagajıyla geldi. Online alışveriş gibi hızlı oldu her şey... "Onu alan bunu da aldı".