Türk heyetinin ABD ziyareti son bir haftanın neredeyse en önemli meselesi oldu.
Elbette böyle ziyaretler öncesinde her iki taraftan heyetler uzun soluklu bir çalışma yaparlar, birbirlerine veri aktarırlar, her iki ülke de karşı tarafın seçtiği pozisyonu neden seçtiğini bilir, baş başa yapılan görüşmede çok az sürpriz olur. Yine de bir umut ya da korkuyla, ziyaret esnasında olan biten her şeye anlam yüklenir. Türkiye’nin nasıl karşılandığından nasıl uğurlandığına, nasıl bir protokol izlendiğine kadar bakılır.
Trump’ın Erdoğan’ı kapıda karşılaması da, aynı şekilde güzel uğurlaması ziyaretin “olumlu” cihetleri arasına girdi. Türk-Amerikan ilişkileri çok ama çok kötüleşsin, masa dağılsın, ilişkiler çöksün beklentisinde olanlar umduklarını bulamadılar.
Türkiye-ABD ilişkileri olduğundan daha kötü bir noktaya gitmedi.
Hatta taraflarda, anlaşamadıklarında anlaşmış olmanın verdiği bir rahatlık bile gözlemlenebiliyordu.
Dahası, son bir hafta içinde Türkiye; Rusya, Çin ve ABD ile birkaç gün arayla, yani neredeyse eşzamanlı müzakereler yürüten, alternatifler arayan bir ülke olma konumunda olduğunu gösterdi. Trump’la görüşmenin kaç dakika sürdüğünden daha önemli olan nokta buydu.
Öte yandan ziyaret “Trump’lı dönem şahane olacak” diyenleri mutlu edecek bir geleceğin muştusu filan da olmadı.
ABD, IŞİD ile mücadelede aktif kara gücü oldukları mazeretiyle YPG’yi destekleme ısrarını sürdürdü. YPG’ye silah verildiği ve daha da verileceği netleştirildi. Türkiye Rakka operasyonunda olmayacak. Cumhurbaşkanı Erdoğan söz konusu tercihleriyle ilgili olarak ABD tarafına, “O halde size hayırlı olsun” dedi ve şunu ekledi: “Desteklediğiniz örgüt ya da örgütler bizim ülkemize tehdit oluşturursa gereğini yaparız. Bunu da kimseyle konuşmayız, kimseye danışmayız.”