TÜRKİYE-ABD ilişkilerinin nasıl bir yöne evrileceği son günlerin en önemli gündem başlıklarından biri. Trump yönetimi FETÖ konusunda da, Suriye konusunda da bekleneni verebilmiş değil.
İşin doğrusu vermeye yakın bir durumda hiç olmadığıdır. Bu durumda asıl merak edilmesi gereken, bizim iktidar çevresine mensup bazı yazar-çizerlerin nasıl olup da seçimi kazandığı günlerde Trump’a “müesses nizama çomak sokacak bir kahraman” muamelesi yapabildiğidir. Şimdi Trump’ın başta iyi olduğunu ama daha sonra satın alınmış olabileceğini deneyerek gülünç duruma düşüyorlar. Doğrusu ilk işi Müslüman ülkelere vize yasağı koymak olan İslamofobik bir başkanı övme işinin aşırıya kaçtığını söyleyenlere hakaret etmemeleri ve yasak konulan ülkelerin ahalisiyle alay etmemeleri olurdu.
Nitekim gelinen noktada Trump yönetimi FETÖ üyeleriyle ilgili talepleri reddettiği gibi, Türkiye’nin sınırları ile ilgili çok hassas konularda Türkiye’yle çelişiyor ve bu çelişkide ısrar ediyor. PYD’ye askeri destek verilmesini içeren bir karar Trump’ın imzasıyla yürürlüğe girmiş durumda. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ABD ziyareti bu yönüyle oldukça önem taşıyor.
Malum, meselenin temelinde ABD’nin IŞİD’e karşı Türkiye’yle beraber Rakka’ya operasyon yapmak yerine YPG’yi tercih etmesi bulunuyor. Söz konusu tercih için, “ABD, IŞİD ile mücadele konusunda ilk yardım istediğinde Türkiye bir süre direndi” argümanını kullanıyorlar.
Türkiye ise elbette bu tezi reddediyor. Zira Türkiye’nin gerek terörle gerek Suriye’de mülteci durumuna düşenlerle ilgili bir planı ve teklifi hep vardı. Erdoğan, ABD ziyareti öncesi Pekin’de verdiği röportajda IŞİD Musul’a girdiğinde Türkiye’nin aldığı önlemleri ve başarılı sonucu hatırlatıyor. “YPG’ye ihtiyaç olmadığını, Cerablus’ta, Dabık’ta, Rai’de, El Bab’da gösterdik” derken de haklı.