ŞEHRE birkaç saat içinde 6 bin 725 yıldırım düştü. Saat öğlen 12.00 olduğunda metrekare başına düşen yağış miktarı 91 kilogram olmuştu. Yetkililer, “Kuzeyden gelen serin hava ve yüksek deniz suyu sıcaklıkları birleşince ‘süper hücre’ dediğimiz yapılar oluşuyor ve bu da bugün yaşadığımız türden şiddetli yağışlara neden oluyor” dedi.
Bizim kültürümüzde yağmur berekettir. Edebiyatımız yağmuru neredeyse kutsar. Ancak 18 Temmuz günü İstanbul bereketten çok felaketi yaşadı. O gün yağmur, romantizmin değil “gotik edebiyat”ın konusu olabilecek bir canavara dönüşmüştü. Canavarın annesi de babası da belliydi: İnsanoğlu insan. Mesele münferit de değil. Bu daha başlangıç.
Devletlerin, yerel ve ulusötesi şirketlerin, belediyelerin, işletmelerin ve tek tek insanların tutumlarını değiştirmediği bir ihtimalde, nehir baskınlarının çapının genişlediğini, sel, erozyon ve sulak alan kaybının arttığını, buzullara ait ekosistemin yanı sıra Alpler’e has ekosistemlerin, tropikal ormanlara, bozkıra, sulak alanlara, yerel otlaklara ait ekosistemlerin de tek tek tehdit altına girdiğini göreceğiz. Üstelik bunlar kısa vadeli etkiler. Sonrasında ısınan okyanuslardaki değişimler var. Sadece Atlantik Gulfstream akıntısının hızının yavaşlaması ya da kesilmesi bile küresel okyanus dolaşım sisteminde felakete giden yolu, ileri dozda metan salımını tetikleyebiliyor. Malum okyanus devlet sınırı, kıta sahanlığı vb. tanıyan bir kardeşimiz olmadığından, orada olanlar yüzünden etkilenecek olan ülkeler en çok kirleten, en fazla sera gazı salan ülkeler olacak diye bir kural da yok.