Önce kanatları indirelim; zira Türkiye-AB ilişkileri epey bir süredir "uçuş" menzilinin dışında. Nitekim okuyor, izliyoruz, Bulgaristan'ın Varna kentindeki Avrupa Birliği-Türkiye Zirvesi'nden elde edilen sonuç her iki tarafın beklentilerini karşılamaktan uzak. Anlaşma yok, ihtilaf çok. Kimi NATO ülkesi de olan AB üyesi ülkeler için Türkiye eşittir: İnsan hakları ihlalleri, ifade özgürlüğü kısıtlaması, Doğu Akdeniz gazı üzerinden yeniden alevlenen Kıbrıs meselesi ve "NATO müttefiki Yunanistan" ile yaşanan tartışmalar demek. Aynı Avrupa, Suriye topraklarında gerçekleşen YPG'ye yönelik müdahaleleri anlamakta bile zorlanmakta. Avrupa semalarında en çok duyulan şey, bazı açılardan haklılık payı içeren demokratik hakların kullanımıyla ilgili eleştiriler. Ama 2005'i, 2007'yi, 2012'yi hatırlayan kişiler Türkiye-AB ilişkilerindeki en temel meselenin bu eleştirilerle ilgili olmadığını biliyor. Dürüst olan sadece sürekli olarak katılım müzakerelerinin kesilmesini isteyen Avusturya Şansölyesi Sebastian Kurz. O şunu açıkça söylüyor çünkü: "80 milyon nüfuslu bir ülkenin katılımı, muhtemelen AB'nin alım kapasitesini hayli zorlar."