AK Parti iktidarı ciddi bir kuşatma altında. Ama bu; pasif bir kuşatma.
CHP, MHP ve HDP’nin açık olmayan işbirliği var, birbirleriyle rekabet etmiyor, birbirlerini karşılarına almıyor, hatta bazen taltif ediyorlar. Bu durum AK Parti’nin sandıktan yetersiz bir oy oranıyla çıkması olasılığına karşı yapılabilecek koalisyonun zemin çalışması gibi yorumlanıyor.
2010’da DTP konvoyunun (o zamanın HDP’sinin) taşlandığı İzmir’de bugün Selahattin Demirtaş’ın çağrısıyla en az 20-30 bin kişi toplanabiliyorsa, ortada doğal siyasi reflekslerin dışında başka bir motivasyon var demektir.
Kürtçe türkü söylenirse vatanın bölüneceğini ileri süren ulusalcılar ve çoğunluğun yönetme hakkını tanımayan Türk solu, HDP şemsiyesi altına buluşuyor. HDP üst kadrosunun Türkiyelileşmekten anladığı, Kürtleri düne kadar kendilerine aman vermeyen Kemalistlerle ve Türk soluyla bütünleştirmek oldu.
Siyasi Kürt hareketinin her talebini düne kadar “bölünme ön aşaması” olarak telakki eden kesim, Erdoğan’ı başkan yaptırmamak için “vatanın bölünmez bütünlüğü” duyarlılığından vazgeçmiş görünüyor, hatta daha önemlisi vazgeçmiş gibi yapıyor. Çünkü HDP’nin arkasındaki güce ihtiyaç duyuyor. Bu hem insan gücü, hem de eli silah tutan insan gücü. Dün de, çoğunluğa karşı sırtlarını dayadıkları silahlı güç ordu idi.
“HDP barajı aşamasın” demem. Çözüm süreci açısından aşmasında fayda görenlerdenim.