YAŞAM odası yoktu. İş güvenliği yoktu. Gaz ve sıcaklık sensörleri çalışmıyordu. Madende her an çalışma vardı, aşırı yoğunluk iyi bir denetimi engellemişti. Yanma nedeniyle karbonmonoksit vardı. Havasızlık vardı. Uyarı sistemi çalışmıyordu.
Sonuç: 301 kişi öldü, 442 çocuk yetim kaldı.
Dün Soma faciasının yıldönümüydü.
Soma, maden işçilerinin zulüm gibi çalışma koşullarını, işçisini koruyamayan işverenin sefaletini anlatan bir anıt olarak hatırlanacak.
Bir de kişisel, mikro trajedileri var ki, unutulması zor, unutmamak da lazım.
Murat Yalçın.... Madenden yaralı kurtarılıp ambulansa bindirildiğinde kömüre bulanmış sarı çizmelerini fark eden ve hemşireye “Çizmem kirli, çıkarayım mı?”diye soran Murat Yalçın’ı hatırlayalım ki, vara yoğa edepten bahsetmeyelim mesela. O utangaç hali, zarar da görse kimseyi incitmemeye olağanüstü dikkat, bırakın unutmayı, öykü olmalı, roman olmalı.
Müzeyyen Bayram var sonra. Eşi Niyazi Bayram’ı toprağa verdiğinde 5.5 aylık hamile. Yaşadığı sıkıntılar yüzünden erken doğum yapıyor. Niyazi bebek kuvözdeki yaşam mücadelesini sadece 9 gün sürdürüp gözlerini tamamen yumduğunda, Müzeyyen oğlunu babasının yanına gömüyor. Sonra konuştuğunu duyan olmuyor. Müzeyyen’in tutulmuş dili, yaşanan felaketin tercümesi.