Abdullah Gül 696 sayılı KHK metnini "kibarca" eleştirdiği günden beri hükümetin ve hükümete yakın ve partiyle bağlantılı "yeni nesil" sosyal medya kullanıcılarının hedef tahtasına oturdu. Gül'ün eleştirisinde niyet sorgulaması yoktu, "arkadaşlarının iyi niyetine inandığını" şerh düşüyordu. Ancak 15 Temmuz ve 15 Temmuz'daki direnişin "devamı" niteliğindeki eylemlere katılan sivillere getirilen hukuki korunmanın daha net ifade edilmesi gerektiğini, muğlaklığın giderilmesi gerektiğini ifade ediyordu. AK Partililer o ana kadar metnin düzeltilebileceği, daha iyi kaleme alınacağı yönünde yeşil ışık yakarken, Erdoğan'ın Gül'ün tweet'ini "üzücü" bulduğunu söylemesi üzerine çizgi değiştirdiler. O noktadan sonra açıklamaların ardı arkası kesilmedi. En hafifi, "Zaten AK Parti'nin kurucusu da değildi" ifadeleriydi. Kurucu değil, "Kurucular Kurulu üyesi" imiş. Halihazırda milletvekili olanları herhangi bir yasaklılık durumundan korumak için yapılmış teknik düzenleme, sağır sultanın bile bildiği Gül'ün "kuruculuk" vasfının yok sayılmasına kadar gitmişti. "İhanet", "vefa" kelimeleri havada uçuştu. Tek cümlelik eleştirisi Devlet Bahçeli tarafından "Vehme kapılmış zihniyetler" başlığı altına sokulmasına yetti. Attığı tweet'in fazla retweet edilmesi "olayları başka boyuta taşımak" olarak görüldü. Sanırım ilk kez, bir tweet'i retweet etmek üzerinden potansiyel "oy davranışı" okuması yapılıyordu ve tweet atan onu retweet edenlerin kimliğinden, siyasi pozisyonundan sorumlu sayılıyordu.