Orman yangınları, maden işletmelerinin sebep olduğu doğal doku kaybı, tarım ilaçlarının verdiği zararlar, GDO'lu ürünler dünyada epeydir, Türkiye'de bir süredir sadece tartışma konusu değil, bir muhalefet biçimi olarak sahnede. İktidar bu konuların etrafında şekillenen her tartışmada "En iyi savunma saldırıdır" pozisyonunu seçiyor. Oysa doğal olana öykünme hali ve bu halin doğurduğu duyarlılıklar sahte ve sadece siyasal araçlar olarak masaya konmuş olsalardı aynı zamanda "organik gıda" pazarı bu kadar genişlemez, adım başı "şehirden kaçış" temasına rastlanmazdı. Ancak gönüllü ve adanmış bir ruh haliyle sürdürülebilecek olan "veganlık" adlı bitimsiz oruç hali bu denli yaygınlaşmaz, outdoor faaliyetleri bu kadar itibar kazanmazdı. Sağlıklı yaşam trendini takip eden, asitli içeceklere ve sentetik giysilere tavır koyan, su içmeyi ve adım saymayı ritüel haline getiren, şehir dışına çıkıp yol kenarında köylülerin sattığı tarla domatesini, zeytinyağını pahalı marketlerde satılanlara tercih eden yaşam tarzı aynı zamanda hayvanlara ve doğaya müdahaleye öfke duyan neredeyse ideolojik bir tavrı da yerleştiriyor. Çevreci ideoloji. NEDEN HERKES ÇEVRECİ OLDU? Yani mesele, Batılı egemenlerin post demokrasi dönemin otokratlarına ya da otoriter eğilimlerine ders vermek için organize ettiği yapay bir duyarlılıktan daha fazlası.