Ülkenin göbeğinde patlayan bombalardan sonra yaşanan en acı
görüntü Adli Tıp Kurumu önünde bekleyenlerin verdiği fotoğraftı.
Durumu netleşmemiş bazı kayıplar vardı ki; aileleri yakınlarının
ismi, parçalanmış cesetlerin kimliğini teşhis eden Adli Tıp
Kurumu’ndan mı okunacak, yoksa saldırı sonrası gelen yaralıları
apar topar ameliyata alan hastane tarafından mı okunacak diye iki
mekân arasında mekik dokuyordu.
Allah şehitlerimize binlerce kere rahmet etsin, bizi gücümüzün
üzerinde belalarla test etmesin. Dualarımız, dileklerimiz bu
yönde.
Yaşananlar bir daha yaşanmasın ve yaşanmasında devletin, güvenlik
bürokrasisinin de hataları varsa elbette bunlar tartışılsın. Ama
hırsızı, eşkıyayı, caniyi bırakıp ev sahibine yüklenmenin, hızlı
faturalar çıkarmanın da âlemi yok.
Adrese teslim eylemin amaçladığı şey bu: Seni merhametinden
soğutmak. Eylemi ülkeye mülteci kılıfı altında girmiş birine
yaptırtarak, kucak açtığımız, hayatta tutmaya çalıştığımız
insanlardan nefret etmemizi sağlamak.
Bir bahçe mesafesinde katliama maruz kalan insanlara duyarsız
kalamayan, kendi güvenliği ve egemenliği kadar, o insanların yaşam
hakkı için de uğraş veren Türkiye dış politikasını “suçlu” ilan
ettirmek, itham altında bırakmak.
Sorgulayalım, tartışalım ama kimsenin zekâmıza hakaret etmesine de
izin vermeyelim.
Aynı kişiler birkaç ay arayla hem “Kürtleri tutukluyorlar” diye
yaygara yapıyor hem de “Parmak izine çabucak ulaştınız da eylemi
yapmadan neden yakalayamadınız?” diye soruyorsa burada bir kötü
niyet unsuru ve kasıt olduğunu bilelim.
Aynı kişiler hem çözüm sürecine lanet yağdırıyor, hem de “PYD
yapmaz öyle şeyler” diyorsa orada en hafifinden bir tutarlılık
cinayeti işlendiğini görelim.
“Kobani’de katliam var”, “Devlet Kobani’den gelenleri alsın” diye
bas bas bağıranlar şimdi “Mültecileri aldık ondan böyle oldu” diye
veryansın ederek lobi faaliyeti yürütüyorsa buradakinin basit bir
baş dönmesi olmadığını, suyu bilinçli olarak bulandırma olduğunu
bir kenara not edelim.
Sosyal medyadaki hesaplarından “PYD şu şehri de aldı, aslanım PYD”
diye tweet’ler atanlar, 28 kişinin kanının aktığı gün “Türkiye
savaş çıkarmak istiyor, savaşa hayır” demeye başlıyorsa, bunu naif
bir savaş karşıtlığı olarak görmemiz mümkün müdür? Soralım.
Türkmendağı’nda binlerce Türkmen’in hayatını alarak alan
genişletenlere destanlar yazan ama sıra Türkiye’nin ön almasına,
güvenli bölge oluşturmak ve sınır hattını güvenceye almak
istemesine gelince “Savaşa hayır” narası atıp “Ama baak” diyen
herkesi “savaş tamtamı çalmakla” itham edenler bunları “Türkiye
yanlış dış politika uyguladı” diye yapıyor değiller. Bunlar bir
tercih yapmış kimseler. Vatanı “arsa”; “aidiyet bağı”nı güçlü
konsorsiyumlara ödenen “aidat” ile eş tutan zihniyetin cisimleşmiş
halleri diyelim.