Herkes gibi benim de 1 Kasım sonrasıyla ilgili beklentilerim var. Öncelikle tek partinin iktidar olarak çıkmasını umut etmek istiyorum. O partinin ayarsızlar dahil, ayranı kabarmış, gözünü kin bürümüşler dahil ülkenin hemen her kesimini anlayacak, hassasiyetlerine çözüm üretecek, bağlamından kopmuş vicdanları yerine monte edecek, bozulmuş moralini yeniden sükûnete ve dengeye kavuşturacak, yoksulluğa çözüm bulma, kalkınma ve ilerleme hamlelerine ilk günkü aşkla devam etme performansını sürdürecek bir parti olması gerektiğini düşünüyorum.
Bana göre bu parti, bütün sorunlarına rağmen hâlâ AK Parti’dir.
Kimlikler üzerindeki baskıları kaldırması, icraat üretmesi, hizmet götürmesi, mazlum Suriyelilere, mazlum Kobanililere, mazlum Ezidilere kucak açması, en temel gerekçem.
Mazlumlara kucak açtığı için, zalimlere haksız ve adaletsiz olduğunu haykırdığı için günün sonunda mazlum duruma düşürülmesi de ona “sahip çıkma” gerekçem.
Bakmayın 13 yıldır iktidarda olduğuna. Daha 2008’de kapatılması için Anayasa Mahkemesi’ne başvurulmuştu. Bugün “2002 ruhu ne iyiydi” yahut “2010’a kadar iyiydi” diyenlerin çoğu o gün de dönemin başbakanını tahkir etme sırasındaydılar. Bazıları ise sonradan o koroya katıldı. % 50 ile sahiden muktedir olma emaresi göstermeye başlayan, küresel aktörlerin kurduğu masalarda garson değil, oyuncu olduğu iddiasını yüksek sesle dile getirmeye başlayan, bütün dünyayı dizayn etme çabalarını yüksek sesle eleştirmeye başlayan, “Dünya beşten büyüktür” diyen AK Parti’yi ve en başta da lideri Erdoğan’ı durdurma niyetini kuşananlar düğmeye basmıştı çünkü. “Bir kiraz ağacına ve kadın memesine vatanı satabileceğini” söyleyen tayfanın AK Parti’ye verdiği konjonktürel destek, Batılı küresel aktörlerden gelen “biip” sesiyle tersine rücu etmeseydi, biz bu kadar çok “kötü Erdoğan, kaka AK Parti” şarkısı dinlemeyecektik.