HER şey gözümüzün önünde oldu. HDP, çözümü üzüm yapıp üzerinde tepindi ve sıktığı şarabı Nişantaşı cumhuriyeti sakinleriyle beraber içti. “Ne aldınız da silah bırakıyorsunuz?”, “Demokrasi gelmeden barış gelmez” diyenlerin yoluna girdiler. Onların Erdoğan ve AK Parti tabanına duydukları nefreti satın aldılar. Çözüm süreci, Selahattin Demirtaş’ın ABD himayesinde düzenlenen kongreye gitmesi ve oradan, “3. göz olsun, ABD ya da başka bir ülke de olabilir” diyerek döndüğü günden beri başka bir kırılma yaşıyor. O kırılma, çözüm sürecinin yerli ve milli uzlaşımlarla yürütülmesinin HDP kurmayları tarafından olumsuzlandığı noktada başladı, ABD’nin IŞİD’e karşı PYD seçeneğini işaretlemesiyle zirveye vardı.
Yalan fabrikasında üretilen tezviratın yakıtı bir büyük Batılı müttefik bulma motivasyonuydu. AK Parti iktidarda olmasaydı IŞİD Kobanilileri dünyanın gözü önünde keser, kimsenin de gıkı çıkmazdı, ama onlar bu iktidarı IŞİD’e destek veriyormuş gibi lanse etmeyi tercih ettiler, hâlâ da ediyorlar.
Geçen hafta Kobani’de can yakan bir katliam oldu. “Allah rahmet etsin” demeye kalmadan yeni bir yalan furyası başladı. Kobani’ye saldıran IŞİD’lilerin Türkiye’den geçtiği yalanı ortaya atıldı. Devlet ilk kez atik davranarak hadiseyi tekzip etti. IŞİD üyelerinin güneyden geldiği ortaya çıktı ve kamera kayıtları da verileri destekledi. Ama ne fayda, terörist ülke Türkiye hashtag’leri çoktan dünya sıralamasına girmişti bile.