Rus uçağının Türkiye tarafından düşürülmesi ve akabinde yaşanan gerilim, Türkiye’nin angajman kurallarının sorgulanmasına ve dönüp dolaşılıp “Türkiye bu uçağı neden düşürdü sahi?” sorularının sorulmasına neden oluyor. Bu noktanın ısrarla üzerinde durulmasının en önemli nedeni “Cerablus” ile ilgili planları sekteye uğratması. Bilindiği gibi Türkiye’nin Cerablus’u DAEŞ’ten kurtarma planında üstleneceği rol, PYD’nin alanı tahkim etmesinin, Fırat’ın batısına geçip kanton birleştirme mazeretiyle “etnik temizlik” yapmasının önüne geçilmesini sağlayacaktı.
“Rusların uçağının düşürülmesi bir tuzak mıydı?” sorularına mesnet teşkil eden tez bu. Ne Rusya’ya ne ABD’ye güven duymanın mümkün olmadığı bir coğrafyada haksız sayılamayacak bir tez bu.
Fakat şöyle bir şey var.
Zaten kimse “Rus uçağını vurduk, iyi oldu” demiyor. Vurulmaması ihtimali, Türkiye’nin hayalleri ile kapasitesi arasındaki farkın farkında olan herkes için“tercihe şayan” seçenektir. Ancak bu yöndeki değerlendirmelerde hem 24 Kasım’dan birkaç gün önce yapılan toplantıda askeri personele hatırlatılarak güçlü bir biçimde vurgulanan angajman kuralları, hem de 24 Kasım’da olanlar göz ardı ediliyor. Yapılan analizlerin bazılarında 24 Kasım’ı, düşürülen uçağı kullananların giriş-çıkış yönlerine ve ihlal çizgilerine indirgeme eğilimi var. Bu durum Rus uçağını düşüren pilotun neden o yönde bir inisiyatif kullandığından“Bize kim kumpas kurdu?” sorularına kadar yığınla teoriye neden oluyor.
Osmanlı’nın 1. Dünya Savaşı’na katılmasını tetikleyen olaylar, “Yavuz ve Midilli”ile başlayan cümlelerin barındırdığı travmalar, Türkiye’nin coğrafyanın kaderini göğüsleme ve mücadele perspektifi geliştirme zorunluluğunu rehin alıyor. Tedbir, temkin ve sorunları beladan uzak durarak savuşturma şiar olmalıdır, doğru, ancak savaşın o son kibritin işi olmadığını, ziyadesiyle süreç işi olduğunu unutmamak lazım. Savaş bazen, savaşmakta olduğunuzu çok sonra; tarihçiler adını koyduğunda anladığınız bir süreçtir. Tersi de doğrudur. Egemenlik hakkına sahip çıkma ve politik mücadele, birileri ona savaş adını koydu ya da bir heveskârlık vehmetti diye savaşa dönüşmez.