Dolayısıyla Türkiye, kâh iki adayın Pazar günü yapacağı canlı yayını konuşuyor ve moderatör üzerinden yapılan bir tartışmayı tüketiyor, kâh “İmamoğlu valiye it mi dedi?” tartışmasının peşinde savrulup duruyor.
Canlı yayın ve “moderatör” tartışması iki siyasetçinin karşılıklı yayına çıkıp tartışması gibi gayet normal bir durumun bu denli abartılması açısından hazindir. Normal olan, olması gereken, “frapan” bir durum haline gelmiş. Buna olsa olsa “yazık” nereden nereye gelmişiz denilebilir.
VIP krizi ve İmamoğlu meselesinde ise puan kaybeden Ekrem İmamoğlu oldu. Ama bir kamu görevlisine gıyabında hakaret ettiği için değil. Daha çok yakınlarda AK Parti’nin milletvekilinin ve YSK temsilcisinin “Sizin adaletinizin terazisini sileyim” dediği/diyebildiği bir ülkede yaşıyoruz sonuçta. Sorun, İmamoğlu’nun dediğinin arkasında durmamasında. Sorun 31 Mart sonrasında mazbatası elinden alınmış ve hiç de ikna edici olmayan gerekçelerle seçimin tekrarına hükmedilmiş iken, İmamoğlu’nun muhatabının çizdiği “demokrasicilik” oyununun çerçevesini ters yüz edememesinde.