Bir milleti millet yapan nedir?
Aynı ırka mensup olmak mı? Aynı dine inanmak mı? Aynı dili konuşmak mı? Aynı coğrafyada yaşamak mı? Tek bir kültür dairesine mensup olmak mı?
Türkiye gibi bir ülkeyi, imparatorluktan arda kalan topraklarda 72 çeşit insan çeşitliliğinden tek bir millet, tek bir ulus çıkaran nedir?
Osmanlı dağılırken, onca travmanın ardından geride kalan topluluklar, millet olabilmeleri için gereken referansı nereden elde etmişlerdi?
Elbette, Milli Mücadele’den. Kurtuluş Savaşı’ndan.
Emperyalist güçlere, düveli muazzamaya, sömürgecilere karşı verilen İstiklal Savaşı, Türkiye’nin her rengini ve kimliğini harmanlayarak dağılan Osmanlı’dan zillete boyun eğmeyen bir millet çıkardı.
7 Ağustos’ta hem muhalefet partileri hem iktidar partisi, 15 Temmuz’da verilen savaşın bugünün istiklal mücadelesi olduğu idrakiyle o meydana gitti.
Önce daveti kabul etmek istemeyen Kemal Kılıçdaroğlu bile; 15 Temmuz’da püskürtülen darbenin aynı zamanda bir milletin zaferine tekabül ettiğini ve tehlikenin geçmediğini sonradan düşünmüş olsa gerek.
Bir vatandaş olarak hem Kılıçdaroğlu’nun hem de Bahçeli’nin Demokrasi ve Şehitler Mitingi’ne katılımından olağanüstü mutluluk duyduğumu belirtmeliyim. Bahçeli, edebi kıvamı ve anti emperyalist içeriği ile hafızalara kazınması gereken bir konuşma yaptı. Kılıçdaroğlu, CHP’nin darbe karşıtı Taksim mitinginde sarf etmediği “FETÖ” ifadesi üzerinden eleştirilmişti; bu kez o hatayı yapmadı. Hatta “Eğer bir hâkim vicdanıyla değil, Pennsylvania’dan aldığı talimatla karar veriyorsa o hâkim hâkim değildir. Hepimiz bu konu üzerine titremeliyiz. Yargının bağımsızlığı konusunda iktidar ve muhalefetin görüş birliği içinde hareket etmesi memnuniyet vericidir” bile dedi.