Suriye, Türkiye gündeminde yerini koruyor. Hadiselerin seyri bu
tablonun daha uzun süre değişmeyeceğini gösteriyor. Hafta içinde
NATO Savunma Bakanları Toplantısı’nda ABD Savunma Bakanı James
Mattis ile Türk mevkidaşı Fikri Işık bir araya gelerek yine
Suriye’yi konuştular. Aynı gün, ABD’nin DAEŞ karşıtı Uluslararası
Koalisyon Özel Temsilcisi Brett McGurk da Suriye’de PKK/PYD’yi
ziyaret etti. McGurk, Türkiye’ye diplomatik bir dille “İşimizi
zorlaştırma” derken, Mattis farklı bir yol izledi.
Basına göre, Mattis ile görüşülen konuların listesi bir hayli uzun
olmakla birlikte en dikkat çekici olan Rakka’da yürütülen
operasyona dair olandı. Türk kaynaklara göre, Mattis, Amerika’nın
PKK/PYD ile “işbirliğinin tercihten değil, mecburiyetten
kaynaklandığını, durumun geçici olduğunu” ifade etti.
Türkiye’yi teselli etmek amacıyla yapıldığı anlaşılan açıklamada
öne çıkan iki ifade üzerinde durmaya değer. “Mecburiyet” ve
“geçici” ilişki. ABD gibi küresel bir gücün karakteri, rolü ve
sıfatı tartışmalı PKK/PYD ile iş tutmasının nasıl bir
“mecburiyetten” kaynaklandığının Türk yetkililere izah edilmiş
olduğunu umuyoruz. Muhtemelen hikâye, Başkan Obama’nın belirlediği,
ABD askerlerinin kara operasyonlarında ön saflarda yer almaması
kararıyla izah edilmiştir.
Bu durumda ABD’nin karada savaşacak, istekli, yerel örgütlere
ihtiyacından, PYD’nin bu iş için biçilmiş kaftan olduğundan söz
ederek konuşma, PYD’nin PKK ile “alakasının olmadığı” cümleleriyle
tamamlanmış olmalı.
Oysa tablo bugün daha farklı görünüyor. Başlangıçta ABD’nin PKK/PYD
ile askeri işbirliğinin temel fonksiyonu, DAEŞ’i fiziki olarak
yenmeyi, otorite tesis ettiği coğrafi bölgelerden çıkartmayı
hedefliyor gibi görünüyordu. Fakat kısa süre sonra işin özü
değişti. Genelde Ortadoğu’da, özelde Suriye’de değişen siyasi,
askeri ortam, oyuncuların davranışları ve ABD’nin çıkar ve
öncelikleri Mattis’in “mecburiyetinin” çeşitlendiğini ve içeriğinin
hızla değiştiğini gösteriyor.
Önümüzdeki aylarda DAEŞ Fırat’ın doğusunda fiziki kontrolü kaybetse
de ABD’nin bölgede kalmaya, PKK/PYD ile ilişkilerini sürdürmeye
devam edeceği açık.
“Muhtemel terör saldırılarını” önlemek, düzeni tesis etmek sonuçta
uzun zaman gerektiren faaliyetlerden! Tıpkı Afganistan’da ya da
Irak’ta sağlanan büyük başarı gibi... Düzen tesisinin 20-30 yıl
alması sürpriz değil. Üstelik yeni stratejide ABD askerlerinin
fazlaca ayakaltında dolaşmadan, yerel otoriteler aracılığıyla düzen
kurmaya çalışması öngörülüyor. Bu durumda ABD askerlerinin
Suriye’deki mevcudiyetinin “meşruiyetini” sağlayacak olan, sadakati
test edilmiş “yerel” müttefik, PKK/PYD’nin siyasi varlığı
olacaktır. Başka bir ifadeyle, bunun kısa metrajlı bir ilişki
olması düşünülemez.
Öte yandan, ABD-PKK/PYD ilişkisine hâkim olan “mecburiyetin”
içeriği de hızla zenginleşmekte, Suriye’de yeni bir güç odağı
yaratılmakta. Böylece, ABD, Irak’a daha bütüncül müdahil
olabilmekte, müttefiki Ürdün’e sınır güvenliğinde yardım ederken,
Rusya’yı Suriye’de başı boş bırakmamış olmaktadır. Bir yandan da
Suriye’de İran’ı dizginlemeye, Türkiye’yi sınırlamaya devam
etmektedir. Sanırım, bu çerçeve ABD’nin Suriye’de PKK/PYD ile
ittifakının neden bir “mecburiyete” dönüştüğünü daha iyi
açıklamaktadır.
Bölgedeki siyasi tablo, sorunlar, taraflar ve tehditlerin niteliği
ile ABD’nin çıkarları dikkate alındığında, PKK/PYD ile geliştirilen
“ittifak” ilişkisinin, Mattis’in ifade ettiği gibi, “geçici”
olduğuna inanmak yerine McGurk’a kulak vermek, yaptıklarını izlemek
daha akıllıca olur..