ABD’nin bu yaklaşımı başta Türkiye olmak üzere, Suriye, Irak, İran ve Rusya’nın memnuniyetsizliğine yol açtı. Ancak ABD’yi kararından vazgeçirecek ciddi bir tepki oluşmadı/oluşturulamadı. Çünkü söz konusu ülkelerin ya Suriye’de başkaca ve öncelikli hedefleri ya da iç sorunları söz konusuydu. İran, Hizbullah aracılığıyla Fırat’ın batısına odaklanmıştı. Esad ise asıl düşmanı Sünnileri merkeze koymuştu. Irak nerdeyse ülkenin yarısında egemenliği kaybetmişti. Rusya deniz ve hava üslerini garantiye alma derdindeydi. Geriye sesini çıkartabilecek tek Türkiye kalıyordu.
Kendisinin de terör örgütü olarak tanımladığı PKK ile iş tutması onu arayışa itti. İlk hamlesi örgütü “ambalajlayarak” yeniden adlandırması oldu. PKK ise, Güneydoğu’da başlattığı şehir savaşlarıyla Türkiye’yi Suriye’den uzak tutmaya girişti. Ardından da 15 Temmuz kalkışması geldi.
“Yeni ambalajı” ile PKK Suriye’de SDF (Suriye Demokratik Güçleri) adını aldı. Bazı Arap aşiretleri de kısa vadeli çıkarı için bu örgüte dahil oldular. Meşhur Suriye Demokratik Güçleri böyle doğdu. PKK’nın yeni makyajla piyasaya sürülmesi Amerikalı generallere göre de oldukça “zekice ve yaratıcı” bir fikirdi.