Trump İran’ı sık sık dünya gündemine taşıyor. Bu ülkeye dair önemli ekonomik, politik kararlar alıyor. Bir yandan da cepheyi genişletmeye çalışıyor. Politik hedefinin İran’da “rejim değişikliği” olduğunu gizlemiyor. Attığı adımları, hamleleri bu çerçevede okumak gelişmeleri anlamamızı kolaylaştırabilir.
ABD’nin politik hedefi kadar, “rejim değiştirme” stratejisi de her geçen gün belirginleşiyor. Yıllar içinde, politik hedefin diplomasi yoluyla gerçekleşmeyeceği anlaşıldı. Bu aşamada Trump, doğrudan askeri güç kullanmanın da faydadan çok zarar vereceğini, işleri daha da karıştıracağını biliyor. Ancak bu, askeri gücün farklı biçimlerde ve ölçekte kullanılmayacağı anlamına da gelmiyor. Nitekim ABD ve müttefikleri İsrail ile Suudi Arabistan bir yandan Suriye’de, Yemen’de İran’ı askeri alanda sıkıştırırken, bir yandan da ekonomik kaynaklarını olumsuz etkileyecek askeri harcama yarışına zorluyorlar.
Bu tabloda Trump’ın “üçün yola” odaklandığı aşikâr. Söz konusu strateji, rejimi alaşağı etmek için iç dinamikleri harekete geçirmeye dayanıyor. İç dinamiklerin ana bileşenlerini ise derinleşen “ekonomik, mali ve sosyal sorunlar” ile halkın “fikir ve davranışlarının değişimi”. Önce, rejimden, sosyal düzenden, liderlerden ve uygulanan politikalardan “umutsuzluk” algısı oluşturulmalı. Ardından da kitleleri “değişim için harekete geçme vaktinin geldiği” fikrine ikna etmeli.