‘Devlet terörü’ tanımının tüm özelliklerini taşıyan Kaşıkçı hadisesinin ardından tartışmalar farklı cephelerde sürüyor. En fazla merak edilen husus, Suudi Veliaht Prens Muhammed bin Selman’ın siyasi geleceği. Çünkü böylesine şoke edici bir olayın “siyasi” sorumlusunun, en azından siyaseten hesap vereceği düşünülebilir. Ancak her geçen gün bu sonucun gerçekleşmeyebileceği ihtimali daha da artıyor.
Neler olabileceğini tahmin için yapılacak analiz iki başlık altında ele alınabilir. İlki, Suudi Arabistan’ın iç dinamikleriyle ilgili. Diğeri, uluslararası ve bölgesel dinamiklerle yakından ilgili. Kitaba göre, bu türden analizlerde, ülkeye göre değişmekle birlikte, ele alınması gereken bir dizi iç ve dış faktör söz konusu. İktidarı elde etme yöntemlerinin meşruiyetinden kurumlara, yargı sisteminden ekonomik performansa, terörizm, savaş ve politik şiddetten yolsuzluğa, hesap verebilirlikten sivil-asker ilişkilerine kadar.
Haziran 2017’de iktidara gelen Selman’ın ilk işi, Ordu, İç Güvenlik ve İstihbarat örgütü üzerinde tam kontrolü sağlamak oldu. Ardından, gücünü ve otoritesini Suudi politik kültürüne uygun yöntemlerle (!) tesis etti. Ekonomik olarak fazlaca bir sorununun olduğu söylenemez. Bugüne kadar her türden muhalifi üzerine kurduğu baskı ve denetim sayesinde gücünü tahkim etmiş görünüyor. Nitekim, şimdiye kadar olup bitenlere, Kral’ın tutumuna, diğer iç gelişmelere bakıldığında Selman’ı koltuğundan edecek bir güç ya da güçler ittifakının bulunduğu söylenemez.