Bugün TSK’nın tek sorununun zorunlu ve bedelli askerlik olmadığını biliyoruz. 15 Temmuz menfur darbe girişimi ve öncesinde yaşanan olaylar sonunda TSK önemli sayıda insan sermayesini, yetişmiş subay astsubay kadrolarını yitirdi. Burada sözü edilen sadece sayısal kayıplar değil. En büyük kayıp, inşası zaman ve emek gerektiren “sosyal itibar” alanında oldu. Bu durum TSK’ya katılımları ve nitelikleri olumsuz etkilemeye devam ediyor. Öte yandan, kurum içi güven duygusu erozyona uğradı. Disiplin ve sorumluluk üstlenme geleneği sarsıldı, emir komuta düzeni gevşedi. Bu tablo bize, siyasi karar alıcıların, komutanların, “bedelli askerliğin” ötesinde çözmeleri gereken bir dizi sorun ve yapmaları gereken düzenlemeler olduğunu söylüyor.
TSK’nın personel ve birlik ihtiyaçlarını belirlemek için referans noktasının küresel gelişmeler, Türkiye’nin güvenlik sorunları ve kaynakları olacağı açık. Bütün bunlara ilave olarak, gelinen aşamada “mecburi askerliğin” sosyal, psikolojik, ahlaki yönü, adalet duygusu üzerindeki olumsuz etkisi konunun ciddi bir sorun haline geldiğini gösteriyor. Artık bu yükümlülük/hak kaldırılmalı veya adamakıllı revize edilmeli. Mevcut haliyle mecburi askerlik hizmeti, çeşitli nedenlerle yerine getiremeyen/getirmeyenler kadar, askere giden gençlere de yapılmış haksızlıktır. Üstelik onlara emir komuta eden amirlerin adalet duygularına vurulmuş bir prangadır.
Mecburi askerlik sistemini “güçlüler” lehine delik deşik eden istisnalar, sadece askerliğin doğasındaki değişimi değil, yönetim anlayışının/kültürün aksayan yanlarını da yansıtmaktadır. Başka bir ifadeyle, yönetim/sorun çözme kültürünü, adil davranmamakta ısrarcı tutumumuzu değiştirmezsek, mecburi askerlik yerine ne koyarsak koyalım, bir süre sonra onu da delik deşik ederek tartışacağız demektir.