Sürpriz bir şekilde harekete geçen Suriye hava savunma sistemi bir İsrail F-16’sını vurdu. Pilotlar atlamayı başardılar. Bu gelişmenin ardından İsrail Suriye’de 12 farklı hedefi vururken, İsrailli yetkiler Suriye hava savunma sisteminin en az yarısının imha edildiğini ileri sürdüler. Ardından tüm dikkatler birdenbire Suriye-Lübnan-İsrail sınırına kaydı.
Arap Baharı tüm bölge ülkeleri gibi İsrail’in de yakından izlediği bir gelişmeydi. İç savaşa sürüklenen Suriye, istikrarsızlığın hüküm sürdüğü Mısır, dağılmanın eşiğindeki başarısız Irak, bu devletleri İsrail açısından tehdit olmaktan çıkartmıştı. Suudi Arabistan’ın İran’la olan rekabeti de bu tabloyu tamamlayan bir gelişmeydi. Sahnede devletlerden daha düşük düzeyde güvenlik sorunu yaratabilen, Hizbullah gibi devlet dışı aktörler ile sponsoru, müttefiki İran kalmıştı. İsrail’in, bölgede değişen güvenlik ortamına verdiği cevap ise ilginçti. Zihinsel ve kurumsal adaptasyonla yeni tehdide uygun, yeni strateji.
İsrail, Suriye iç savaşıyla birlikte değişen güvenlik eko sistemine cevap verebilmek için bütüncül bir strateji izlemeye başladı. Yeni ortam, “savaşlar arasında İsrail’in savaşı” olarak tanımlandı. Her savaş İsrail’in değildi ve İsrail kendi savaşına odaklanacaktı.