Geçen yazıda Türkiye’nin Suriye stratejisinin beş bileşeninin olması gerektiğinden söz etmiştim. İdlib’in geleceği, PKK/PYD’nin konumu, ÖSO’nun istikbali, mülteciler ve yabancı teröristlerin nasıl temizleneceği.
Yeni krizler üretme potansiyeline sahip İdlib daha yakından bakmayı hak ediyor. İdlib, hem Türkiye’nin Suriye stratejisinde yön değiştirici bir faktör hem de diğer aktörlerle ilişkilerinde belirleyici bir unsur. Stratejinin tüm bileşenlerinde hızlandırıcı, çeldirici etkiye de sahip. Örneğin, PKK’nın Suriye’deki kaderinden Özgür Suriye Ordusu’nun istikbaline, Türkiye-Rusya, Türkiye-İran, Türkiye-Avrupa ve Türkiye-ABD ilişkilerine kadar etkili olacaktır. Ayrıca, Rusya ve müttefiklerinin İdlib’de izleyeceği yol, sadece Türkiye’nin Suriye stratejisini belirlemekle kalmayacak, ABD’nin Suriye’deki varlığını da şekillendirecektir.
Bu gün Esad rejimi, İran ve Rusya’ya göre İdlib, Suriye sorununda aşılması gereken stratejik bir eşik. Yöntemin askeri olduğu konusunda hemfikirler. Nitekim üç ülkenin asker ve milisleri müşterek/birleşik askeri harekâtla “teröristlere” son darbeyi vurmaya giriştiler. ABD ve Türkiye ise, birbirlerinden bağımsız ve farklı gerekçelerle askeri operasyona karşı çıkmaktalar. Türkiye, mülteci dalgasından, orta vadede Özgür Suriye Ordusu/muhaliflerin dağılmasından, Esad’ın güçlenmesinden mutsuz. ABD ise, Rusya’nın doğu Akdeniz’de kalıcı olmasından, kısa sürede “cihatçılardan kurtulmasından”, İran ile iş birliğinden kaygılı. Ayrıca, İran’ın Suriye’de gücünü pekiştirmesi, İsrail’in güvenliğini tehdit etmesi, ambargoya meydan okuyan görüntüsü ve bölge politikalarında sağladığı “başarı da” ABD’yi mutsuz etmektedir.