Allah'ı sevmek cümlesi bile insanı heyecanlandırmaya yeter.
Çünkü bu büyük bir işe girişmek demektir. Sevilen müsaade etmedikçe
seven sevilene yanaşamaz, itiraf edemez. Hele sevilen Rabbimizse,
kişi bu işe girişmişse!
Kulun Rabb'ine vuslatı, kapıda duruşuyla ilgilidir. Yeterince
beklemişse, beklerken adaba aykırı davranmamışsa, dünyevi bir
beklentiyle hareket etmemişse vuslatı hak etmiştir. Hakkı dağıtan
"ğani"nin, "ğina"sıyla hak etmiştir. Yoksa hiçbir bekleyiş vuslatı
hak etmez.
Büyüklerden biri diyor ki; mahşeri hasret ve heyecanla bekliyorum.
Şaşırıyorlar. Çünkü söz, zor bir sözdür. Ne demek mahşeri hasretle
beklemek. Öyle ya, cehenneme yuvarlanmak da var oradan. Ateşe,
nara, nirana düşmek de. Ya Rahman affetmezse. Ya rahmetiyle tecelli
etmezse. O zaman hasretle bekleyen ne yapacak.
Sorarlar o büyük zahide: "Neden bu heyecan. Çünkü mahşer çetindir,
zordur, ağırdır, yüktür, nedamettir.
Pişmanlık ehlinin gözyaşlarıdır.
Hasrettir, itiraftır. Evlat ile babanın birbirinden firar
etmesidir."
'YETER Kİ KULUM DESİN'
O zat, bu bakanların baktığından başka bir bakışla bakmaktadır.
Şöyle der: "Mahşerde Rabbimiz her kulu...