Doğduğum gün neredeydi bilmiyorum ama doğduğum günden bu yana
benden hiç ayrılmadı. Hep benimle gezdi, dolaştı, yedi, içti, uyudu
kalktı ikizim gibiydi.
Acıkınca ben, o da acıkırdı. Susayınca o da susardı. Kızdığımda
kızdı, güldüğümde güldü, koştuğumda koştu.
Fakat ilginç bir hali vardı. Bir yandan iyi geçinen dost gibiydi,
bir yandan benimle yarışan bir rakip gibiydi. Boşluğumu fırsat
bilirdi. Sevincimi, üzülmemi, kızgınlığımı hiç kaçırmazdı.
Bir gün bir fakire iyilik etmek istediğimde bana şiddetle karşı
geldi. Kendi alın terini bu tembelle mi paylaşacaksın dedi.
Şaşırttı beni. Ama dedim, baksana haline. Bir ekmeği yok!
Senden başka adam mı yok dedi. Kandırdı beni. Vazgeçtim.
Bir gün namaz için camiye yöneldim. Niyetin ne dedi? Ben de namaz
kılacağım dedim.
Aman, daha gençsin, zamanın çok, ileride ihtiyarlayınca çok vaktin
olur. Kılarsın dedi. Caminin kapısından çevirdi.
Bana bir dost gibi fısıldayan bu rakibim zaman geçtikçe iyice
hırçınlaştı. Artık her şeyime karışır oldu. İflahımı kesti.
Her iyiliğime, her sevabıma, her ibadetime, merhametime karışır
oldu.
Beni başka bir yöne çevirmeye çabalıyordu.