Nihat Hatipoğlu Sabah Gazetesi

Ebû’l Vefâ gibi şahsiyetler arıyoruz...

Ebû’l Vefâ olmak zordur. Ebû’l Vefâ misyonu taşıyanlar, Ebû’l Vefâ gibi davranmıyorlar. Onun gibi merhametli, onun gibi toleranslı değiller. Fatihler bulsak da Ebû’l Vefâ’lara...

01 Haziran 2017 | 153 okunma

Ebû’l Vefâ olmak zordur. Ebû’l Vefâ misyonu taşıyanlar, Ebû’l Vefâ gibi davranmıyorlar. Onun gibi merhametli, onun gibi toleranslı değiller. Fatihler bulsak da Ebû’l Vefâ’lara hasret kaldık.

Fatih Sultan Mehmet İstanbul'u fetheder. Fetihten sonra İstanbul'un manevi büyüklerinden birisi olan Ebû'l Vefâ hazretlerini ziyarete gitmek ister. Yanına arkadaşlarını alır ve Ebû'l Vefâ'nın ev ve dergâhının bulunduğu semte gelir. Ebû'l Vefâ'nın evinin önüne gelen Fatih, içeri girmek için kapıların açılmasını bekler. Fakat hiç beklenmeyen bir şey olur. Ebû'l Vefâ'nın evinin kapıları kapanır. Fatih ve etrafındakiler hayret içindedirler. Açılması gereken kapı kapanır. Avludaki talebeler de hayretler içindedirler. Bir şey anlayamazlar.
Koca Fatih'e kapılar kapanır mı?
Cihanı titreten koca Fatih, Ebû'l Vefâ'nın kapısında sessizce beklemektedir. Lakin bir anlam da verememektedir. Dışarıda Fatih, içeride ise Ebul düşünceler içindedirler.
Fatih gözlerini göğe doğru çevirir.
Derin ufuklara bakar. Gözlerinden akan yaşlar atının yelesini okşar. Dışarıda Fatih, içeride ise Ebû'l Vefâ ağlamaktadırlar.
Fatih'in dudaklarından şu cümleler dökülür. "Katillere, canilere, hırsızlara kapanmayan bu kapı bize niye kapanır ki! Zağanos Paşa, bizim suçumuz nedir? Biz canilerden daha mı günahkârız. Vefa sultan niçin bizi kabullenmez." Fatih bu tavrın sebebini merak etmektedir, diğer yandan da üzülmektedir.
Zağanos Paşa bir an hamle yapar. "İçeri girip bunu öğreneceğim" der. Lakin Fatih büyük bir edep içinde; "hayır Zağanos" der. "Ebû'l Vefâ hazretleri bizi kabul etmiyorsa elbet bir bildiği vardır. Demek ki huzura kabul edilecek duruma gelmedik henüz" der ve atının yularını çekip sarayına döner.
Fatih, Ebû'l Vefâ'yı göremez. Ziyaret edemez. Dergâha kabul edilmez. Ebû'l Vefâ'nın tavrını merak eden talebeleri üstadın huzuruna girip bunun sebebini öğrenmek isterler.
Fatih'in döndüğünü öğrenen Ebû'l Vefâ gözyaşlarını siler ve sessizce şunları söyler; "Fatih'in bizim yanımızda özel bir yeri vardır. Bizim ona büyük muhabbetimiz vardır. Onu dergâhımıza kabul etmedik.
İki sebepten dolayı dergâhımızın kapısını Fatih'e açmadık.
Birincisi şudur: Fatih bu dergâha girer ve tasavvufun güzelliğini, manevi halin tadını alırsa korkarım ki tahtına bir daha dönmez. Biz, Fatih'in Fatihliğine muhtacız, dergâhımızdaki talebeliğine değil. Fatih, Fatih olarak kalmalıdır. Eğer o tahttan inerse İslam ümmeti çok şey kaybeder.
İkincisi şudur: Fatih bizim dergâhımıza gelip gider, dergâhımızdaki manevi hali görürse korkarım ki her türlü iyiliği ve yardımı bize yapar.
Her türlü himmeti bizim dergâhımıza döker. Sadece bu dergâha çalışır. Diğer Müslümanları ihmal eder. Hâlbuki biz isteriz ki Fatih bütün ümmetin Fatih'i olsun, sadece bu dergâhın değil. İşte onun için biz Fatih'e dergâhımızın kapısını açmadık." Bu çağda Ebû'l Vefâ bulmak ne kadar zordur. Zordur, çünkü biz sürekli "bana, başkasına değil sadece bize" diyen manevi bir doyumsuzluğun ve hastalığın tokadını yemişiz.
Ebû'l Vefâ misyonu taşıyanlar, Ebû'l Vefâ gibi davranmıyorlar. Onun gibi merhametli, toleranslı değiller. Fatihler bulsak da, Ebû'l Vefâ'lara hasret kaldık.

YAZININ DEVAMI

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Dindarlık zayıflıyor mu? 15 Kasım 2024 | 290 Okunma Büyük yazar Victor Hugo’dan Hz. Muhammed şiiri 08 Kasım 2024 | 409 Okunma Vefasız insanlar olduk 01 Kasım 2024 | 74 Okunma Mısır’dan izlenimler 25 Ekim 2024 | 190 Okunma Kendimizi sorgulayalım 18 Ekim 2024 | 130 Okunma