Ebedi bir aleme ayna olacak fani bir dünyadayız.
Her birimiz; niçin, neden ve hangi amaçla dünyaya gönderildiğimizi
düşünmek ve bu gayeye uygun yaşamak zorundayız.
Zaman zaman yaşadığımız ahlaki, manevi zafiyetlerimiz, imani
eksikliğimizden kaynaklanıyor. İmani kemal, her işi Allah'ın rızası
terazisiyle ölçme şuuru verir. Bunun zayıflaması, Allah'a
teslimiyette eksiklik bizi arzu etmediğimiz zafiyetlere
götürür.
Fanilerin rızası, Allah'ın rızasını aşınca telafisi zor
sıkıntılarla karşı karşıya kalırız. Dilerseniz halu-ahvalimize bir
bakalım. Suçlu aramayalım. Her birimiz bütün suçu kendimizden
bilerek yola çıkarsak adilane ve fayda sağlayacak bir sonuca
varırız.
Mesele, problemlerimizi nasıl çözeriz. Mesele, kimi döveriz
değil.
Takva esas olmalıdır
Günahtan korunmayı ve Allah'tan korkmayı takva olarak nitelemişler.
Takvasız amel gösteriştir. Riyadır.
Takvalı insan şüpheden ve şüpheli menfaatten korunur.
Takva görünmez gözle. Ahlaka yansır. Varsa tabi.
İhlas her şeyde aranmalıdır
İhlas; her şeyi Allah'ın rızasına uygun yapmaktır.
Kişi yaptığının şahididir. Kendi kalbini daha iyi bilir.
Derdimiz ve hedefimiz Yüce Allah'ın rızası değilse boşa bir ömür
yaşadık demektir. İnsanlar amellerden önce niyetlerinden
sorgulanacaklardır.
Kibir ile iman buluşmaz
Kibir, insanın kendini başkalarından üstün görme hastalığıdır.
Kibir bir hastalıktır. Maddi yönden güçlü olan, makam, mevki sahibi
olan veya başka özellikleriyle diğer insanlardan farklı olan
kişilerde görülen bu kahredici hal, kişiyi iki cihanda da perişan
eder. Onun için; 'Kibir, büyüklenme ve iman bir kalpte olmaz'
demişler. Kibirlenen kişi düne kadar, anne rahminde aciz bir cenin
olduğunu, yarın ise toprağın esiri olacağını düşünse yüreğinde
kibirden bir gram taşımaz.
Fırsatçılık Müslüman karakteri olamaz
Bizim bir zafiyetimiz de dostumuzun veya düşmanımızın düşüş anını
büyük bir aç gözlülükle beklememizdir.
Bunu hayatın her biriminde görürsünüz. Çok iyi iş yapan bir gıda
merkezinin yanına aynı işi yapan dört beş gıda merkezi daha açılır.
Yeni açılan bu iş yerlerinin hedefi, daha önce açılan bu iş yerinin
müşterisini kapmaktır. Bir de bakarsınız, bütün bu iş yerleri iş
yapamaz hale gelir. Fırsatçı kaderi lehine çevireceğine inanır ama
her şey görüldüğü gibi tecelli etmez.
Vefa en yüce değerlerden biridir
Bir kahvenin şu kadar hatrı var deriz ama, bize fayda sağlamış,
önümüzü açmış, derdimizi dinlemiş, bize yaren olmuş insanları bir
anda dünyevi bir menfaat için terk ediyorsak vefasız sıfatını hak
etmiş oluruz.
Herkese yardım ve himmet eli ulaşmalı
İnsanlara yardım etmeliyiz. İmkan ve gayretimizi herkese
ulaştırmalıyız. Bizim gibi düşünmese veya yaşamasa bile iyiliğimiz
herkese varmalı. Zira Yüce Allah kendini inkar edene de sağlık,
esenlik, ekmek, nimet veriyor.
Gençlerin dilini unuttuk
Gençlerin ince ve hassas bir kalbi var. Bizim gibi değillerdir.
Bazı olaylara verdikleri tepki bizim vereceğimiz tepki gibi olamaz.
Ayrı bir dünyaları var. Kendi evlatlarımıza, kimse çocuğunuza
bakın. Daha rahat anlarsınız. Şimdi internet, sosyal medya ve
teknoloji ile dijital bir anaforun içindeyiz. Gençler
etkileniyor.
Birbirlerini hızlıca etkiliyorlar. Günü yaşıyorlar. Dünü
bilmiyorlar. Mağaraya sığınan gençlerle, Calut'u öldüren Davud;
Arap baharı masalına inanan gençlerle, zulme direnen gençlerle,
tasasız, dertsiz ve hedefsiz gençler bir değil. Gençlerin dünyasına
girmek ve etkilemek istiyorsak iki şeyi yapmalıyız.
1- Gençleri doğru olana yönlendirmeliyiz.
2- Gençlerin dünyasını iyi test etmeliyiz.
Biz kabullerimizi, ön yargılarımızı gençlere dikte ettiremeyiz.
Telaşlanmadan, akıllıca, sabrederek, dinleyerek, tanıyarak yola
çıkmalıyız.
Din hocalarımız faydasız tartışmalara girdi
Gerek cami ve sohbetlerde, gerekse de üniversite veya TV'lerle bazı
din hocalarımız faydasız ayrıntıları konuşur oldular. Dini sömürge
alanı oluşturmak isteyen ve kendi dinlerinde yaşadıkları hayal
kırıklığını bize yaşatmak için dinimizi tahrif ve tahrip etmeye
çabalayan yabancı teologların algısına mağlup oldu bazı
meslektaşlarımız. Bilerek veya bilmeyerek onların Kur'an ve hadis
okumalarına kapıldık. İnsanımızın din alanındaki ihtiyacını sahih
ve ölçülü bir yolla gidermeye çalışmak yerine; dinin temel
dayanaklarını tartışır olduk. Büyükler böyle yapmadılar. Nefis ve
egolarına ve özellikle de haset ve gayzlarına mağlup olmadılar.
Ümmetin bertaraf olmasına rıza göstermediler.
Bizden(!) bazıları Kur'an'ın kelamını dahi tartışır oldular.
İman, teslimiyet, vahiy, kitap hak getire! Onlara 'ila eyne
tehzebun' 'nereye gidiyorsunuz' diyen Kur'an'ın sarsışından sonra
daha sarsacak ne diyebiliriz!
Tefrik değil Te'lif yolumuz olmalı
Tefrika ile abad olunmaz. İhtilaflar azaltılarak, hakkaniyet
yoluyla; ahdimize, misakımıza dönmeliyiz.
Sırrımız, kardeşliğimizde ve birliğimizdedir. Zafiyetimiz
tefrikadadır. Ayrışırsanız sırrı bozarsınız. Allah'ın himmeti
beraberliktedir. Bütünleşmede hikmet, ayrışmada nikmet vardır. Bu
hepimiz ve özellikle de İslam ümmeti için elzemdir.
Bilmek yetmiyor. Okumak da yetmiyor.
Bildiğimizle amel etmeliyiz.
Tövbemiz bitmeden günaha döndük
Günaha mahkum değildik. Keyfi günahlar işledik. Günahı tasarladık.
Günahı kucağımızda bulmadık. Onun için iki kat yükle ahirete
taşınacağız.
Günahlarımız bizi ürkütmedi. "münafık işlediği büyük günahı burnuna
konan sivrisinek gibi görür, mümin işlediği küçük günahını üzerine
yığılacak kaya gibi görür" diyen Nebevi ikazın tanımladığı
münafıklığa doğru savrulduk. Savruluyoruz. Sonradan uyanıp da tövbe
ederken bile damağımız ve iştahımız yarım bıraktığımız günahın
lezzetine mağlup oldu. Tıpkı Hz.
Musa'nın Firavunun zulmünden Kızıldeniz'in kıyısına çıkardığı
ümmeti gibi. Daha ayaklarının ıslaklığı geçmeden neredeyse 'Samiri
putuna' bende olacaklardı.
Tövbelerimiz bile tövbeye muhtaç oldu.
Allah için sevenler nerede?
Dost bulurken veya dost terk ederken zihnimize hakim olan düşünce;
dünya ikbali, yarenlik, menfaat, beklentiler oldu. Zifiri karanlık
bir gecede – mahşer gününde- nerede birbirini Allah için
sevenler, Allah için sevişenler denildiğinde kaç tanemiz ayağa
kalkacak. Veya kaç tanemize 'sinin olduğunuz yerde.
Çünkü yalancısınız' denecek?
Dost dostuna sırt çevirmez
Nikahı kıyan memur 'iyi günde kötü günde' ayrılmamak üzere der. Din
kardeşliğinin hukuku aile hukukundan daha önemlidir. Kardeşlik
üzerine ahidleşenler, ahitlerini bozunca Allah'la ahidlerini bozmuş
olurlar.
Bu nedenle de 'sana bey'at edenler Allah'a bey'at ettiler der.
Kitabullah. Dostlar beraberken güçlüdürler.
Dostunu terk eden, ahdini bozan gibidir. Elbette en büyük ahid ve
akid Allah'la olan ahid ve akittir.
Fazilet ehlinin ahlakı böyleydi. Böyle olmalı.