Bir seferdeler. Mola verecekler. Uygun bir yer görünce "Çadırları buraya kurun" dedi. Bu arada gusül yapmak istiyor.
Yolun tozundan, toprağından arınacak. Bulundukları yer ise -çalı çırpı olmadığından- yıkanmaya çok da müsait değil. Biri der ki:
"Efendimiz, müsaade ederseniz siz yıkanırken ben bir bezle perdeleyeyim." "Olur" der Efendimiz. Sahabi perde gerer, O da yıkanır. Yıkanma işi bitince perdeyi alır ve adama der ki: "Şimdi sen yıkan. Yolun kir ve tozundan arın.
Ben seni perdeleyeyim." Sahabi utanır.
"Olmaz Efendim" der, "Siz nasıl olur da beni perdelersiniz. Utanırım sizden. Böyle bir yükü size yükleyemem." Efendimiz, "Benim sizden farkım ne? Ben de kurutulmuş et yiyen bir kadının çocuğuyum" der.
Tevazuda zirveydi. Yük olmaz, yükü kaldırırdı. Arkadaşlarına tepeden bakmazdı.
Köylünün nasırlı eli...