Mekke'de peygamberliğini ilan edişinden 13 yıl geçmişti. Artık
sadık müminleri vardı. Ancak Mekkeli müşrikler her gün daha da
hırçınlaşıyor ve O'nu ortadan kaldırmak için karar üzerine kararlar
alıyorlardı.
Sahabesine Mekke'den hicret emri verdi.
Kimi Habeşistan'a, kimi Medine'ye yola koyuldu.
Dostlarını güvenceye alıyordu.
Mekke'de kendisi, dostu Hz. Ebu Bekir ve kızları kalmıştı sadece.
Mekkeliler 'Daru'n-Nedve' denilen dernekte toplandılar. Her
kabileden birer genç tespit ederek Hz. Peygamber'e (s.a.v.) suikast
yapmaya karar verdiler.
Bu karardan önce ise; O'na ne yapalım diye uzunca tartıştılar.
Ebu Bahteri; O'nu zincire vuralım. Kapıyı kilitleyelim, orada ölsün
teklifini yaptı.
Esved; O'nu sürelim dedi.
Ebu Cehil ise yukarıda işaret ettiğimiz çözümü önerdi. Her
kabileden alacağımız gençlerle onu tek bir darbeyle ortadan
kaldıralım. Bu teklif kabul edildi.
Cebrail'den haber var Cebrail Allah'ın Resulünü bilgilendiriyordu
ve Yüce Allah'ın emrini iletiyordu. Medine'ye, yanına Ebu Bekir'i
de al ve hicret et.
Gündüz, öğle vakti, dışarıda müthiş bir sıcaklık var. Hz. Peygamber
(s.a.v.) şalını yüzüne sarmış halde, duvarların dibinden yürüyerek
Hz. Ebu Bekir'in evine geldi. Beklenmeyen bir saatte, beklenmeyen
bir gelişti. Hz. Ebu Bekir heyecanlandı.
Buyur Ey Allah'ın elçisi! Efendimiz (s.a.v.) hazırlan Ebu Bekir
beraber yolculuk var buyurdu. Hz. Aişe der ki; babam efendimizle
beraber yola çıkacağı için sevinçten ağlamaya başladı.
Beni emniyetle çıkar Rabbim
Safer ayının 26. günüydü. İsra 80'i okuyarak evinden çıktı: "De ki;
Rabbim! Gireceğim yere dürüstlük ve güvenle girmemi, çıkacağım
yerden dürüstlük ve güvenlikle çıkmamı sağla. Bana tarafından
hakkıyla yardım edici bir kuvvet ver." Evinin etrafını kuşatan
gençler O'na bakıyor ama göremiyorlardı. 'Görünmez bir perde' vardı
görmeyi engelleyen. Eline aldığı bir tutam kumu serpip çıktı. Allah
O'nu, onlardan gizliyordu.
Gören gözler görmez oluyordu.
Nice gözsüz doğru görür; nice gören yanlış görür. Allah
basiretinize müdahale ediyorsa, dikkat etmeniz lazım. Belki sizi
has kullarının arasından çıkarıyordur.
Ey Sevr o yolcuyu hatırlıyor musun?
Sevr mağarasına dostu Hz. Sıddık'la sığındı.
Örümcek ağ ördü, güvercin yumurta, dal filiz verdi. Rahman O'nu
koruyordu. Orada, bir kişinin zor sığdığı (ki ben Sevr'e girdiğimde
ayakta duramadım basık oluşundan ötürü) yerde dostuyla tam 4 gün
kaldı. Mağaranın kapısına gelenler O'nu göremediler. Arada küçük
engeller vardı.
Bir el dokunuşuyla bozulacak, aşılacak engeller.
Örümcek, güvercin ve birkaç dal! O an Hz. Sıddık Efendimize zarar
gelir korkusuyla korkmaya başladı.
O Kur'an'ın tanıklığıyla şöyle buyurdu;
"...Arkadaşına üzülme Allah bizimle beraberdir demişti." (Tevbe,
40) İki inanmış, üçüncüleri Allah'tır. Kalbine dokun. Vicdanına
dokun. Allah ile dopdoluysa üzülme. Dinin sahibi Allah'tır. Bu din
nasıl bütün dünyaya yayıldıysa bütün dünyaya hakim de
olacaktır.
Mekke'ye veda
Sevr'den çıkıp Medine'ye yöneldiğinde gözünde yaş belirdi. Yaşı
53'tü. 'Beni zorla çıkarmasalardı seni terk etmezdim ey Mekke'
buyurdu.
Varaka'nın sözü aklına geldi. Seni Mekke'den çıkaracaklar ey
Muhammed! Kasas suresinin 85. ayeti iniyor ve en zor anında 'Allah
seni doğduğun yere -maad- döndürecek' buyuruyordu.
Hem de Cuhfe denilen o yerde (Bu nedenle bu ayet Mekke ve Medine'de
değil ara bir mekânda) iniyordu.
Daha çıkarken bir gün Mekke'ye gideceğini Rabbül âlemin haber
veriyordu.
Mekke'den çıktıklarında Hz. Ebu Bekir'in dudaklarından şu cümle
döküldü:
"Allah'tan geldik, O'na döneceğiz.
Onlar peygamberi çıkardılar. Kendi helaklerinin kapısını
açtılar.
Seninle gelsem diyen çoban
Yolda bir çobana ve keçilerine vardılar.
Susuzdular. Süt istediler. Keçilerin sütü yoktu. Çoban yok deyince
keçiye dokundu. Sonra kapları sütle doldurdu. Çoban dehşet içinde!
Kimsin sen!
Muhammedim ben. Şu Kureyş'in yoldan çıkmış dedikleri kişi mi?
Sakince cevap verdi 'Onlar öyle söylüyorlar'.
Vallahi sen özel bir insansın. Peygambersin!
Seninle gelsem mi? Sabret, sonra Medine'ye gelirsin.
Buyurdu. Emniyeti sağlamadan hiçbir müminini harekete geçirmiyordu.
Ebu Zerr'e (r.a.) 'Sabret, sonra gel' buyurduğu gibi.
Ümmü Mabed'in çadırı
Kendi halinde bir bedevi. Ümmü Mabed, kocası ve birkaç koyun. Orada
da mucizeler görürdü. Ümmü Mabed O'ndan etkilendi ve iman etti.
Geçtiği kurak yerleri ormana çeviriyordu.
Çorak gönülleri bahçelere döndürüyordu.
Ümmü Mabed'in bu cılız koyunu 18 yıl daha yaşadı. Bu kadının yeri
önemli bir istasyon görevi gördü.
Ey Süraka! Kendine gel!
Güçlü bir savaşçı. İyi bir at binicisi.
Efendimiz'in (s.a.v.) canına mukabil 100 deve sözü almış.
Efendimiz'i (s.a.v.) öldürecek!
Atını üzerine sürdü. Hz. Ebu Bekir'de endişe, Efendimiz'de (s.a.v.)
ise büyük bir sükûnet hali var.
Hz. Peygamber (s.a.v.) atını süren Süraka'ya karşı ayakta durdu.
Süraka'nın atı kuma batmaya başladı. Süraka hareket ettikçe at
batıyordu.
Süraka meseleyi anlayınca 'Merhamet ey Muhammed' demeye başladı.
Hz. Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurdu; Dön ve yerimizi kimseye
söyleme. Sana haber veriyorum. Kisra'nın altın bilezikleri sana
nasip olacak!
Hicrette yeri - yurdu yok. Akıbet belli değil beşeri ölçülere göre
hayati tehlikesi var. Ama ilan ediyor, çağın süper gücü olan Sasani
(İran) İmparatorunun altın bileziği sana gelecek. Evet, ey Sadık
Nebi! Aynen dediğiniz gibi oldu. Hz. Ömer zamanında Kisra'nın
bilezikleri Süraka'ya nasip oldu.
Medine! Kaç asırdır bekliyorsun?
Ne kadar mutlusun Medine! İşte beklediğin geliyor. Binlerce melekle
beraber, yer ve gökte milyonlarca salatu selam Medine'ye
giriyor.
Medine'den semaya tekbir sesleri duyuluyor.
Önce Kuba'da geçen 15 gün, sonra Medine.
Cuma namazını kıldırdı. İlk hutbesinde şu hayati cümleleri
kuruyordu. 'Hurmaları gizlemeyin.
Fakirler yesinler. Kuşlar yesinler. İnsanlarla aranıza koyduğunuz
bahçe duvarlarını yıkın.' Tıpkı Medine'deki konuşmalarında
buyurduğu gibi 'Selamı yayın. Açı doyurun. Akrabalarla bağı devam
ettirin. İnsanlar uyuyorken namaz kılın.' Sonra devam ediyordu;
'Bir yarım hurma ile olsa bile (sadaka vererek) ateşten korunun.'
Sonra buyurdu; Devenin yolunu açın. Devenin durduğu yeri mescide
çevirdi. Şimdiki Medine Mescidi.
İslam medeniyetinin beşiği
Medine'de sevgi- dostluk- güven- emniyeteşitlik ve adalet üzerine
büyük bir medeniyet kuruyordu. Bu medeniyette siyah Bilal'le,
Kureyşli Hz. Ömer aynıydı. Fakir Ebu Zerr'le, zengin Hz.
Osman aynı saftaydı.
Artık ne zerdüştlerin ateşi, ne Mekke'nin - Taif'in putları ne de
Ceziretül Arabın köleleri vardı.
Muhammed (s.a.v.) gelmişti. Kendisini unutturmak isteyen her çağın
bedbahtları nasıl yok oldularsa, O'nu sevenlere, O'na gönül teslim
edenlere tuzak kuranlar nasıl akıbette çetin bir tükenişle
tükendilerse ilerde de tükenecekler.
Sen, ben, o, şu, şunlar, bunlar, hepimiz mezarlarımızda toz olup
gideceğiz. Ama Muhammed (s.a.v.) adıyla ve imzasıyla kıyamete
yürüyecek ve esas kıyametten sonra cennete yürüyecek. Bu dünyada
O'nunla isen orada O'nunlasın. Yoksa; secden, rukuun, kıraatin,
kıyamın velhasıl dinini icra etmek için yaptığın her şeyin bir
pişmanlık olarak sana dönecek.
Selam olsun Medine'nin muhacirine.