Ölüm her an kapımızı çalabilir. Sıra tanımaz, bahane dinlemez. Vakti gelen gider. Aslolan hesap vereceğimiz âleme ‘keşke’siz gidebilmek, gaflet uykumuzdan ölüm gelmeden önce uyanabilmektir
Dünyaya gelen her canlı avucunun içinde ölüm tarihiyle doğar. Bu
tarih şaşmaz. Ne bir saniye öne ne de arkaya gider. Ölüm için
vesileler yazılmıştır. Kimi için hastalık, kimi için kalp krizi,
kimi için ise yaşlılık. Bu Yüce Allah'ın şaşmaz kuralıdır. Ama her
ne olursa olsun ölüm soğuktur. Sarsıcıdır. Beklenmedik anda
gelebilir. Hesabımızı boşa çıkarabilir. Sıra tanımaz. Bahane
dinlemez. Aracı kabul etmez. Ölümü 'en iyi vaiz'olarak
nitelendirmiş bazı âlimler. Derin bir gaflete bürünmüş nice
gönüller ölümle ayılırlar. Kendilerine gelirler. Kendileriyle
hesaplaşırlar. Bir dönüm noktası bile olur bazıları için ölüm.
Hz. Peygamber (s.a.v.), "İnsanlar uykudadırlar. Ölünce uyanırlar"
buyurmuş. Bu elbette ki dünyada bütün iletişim aygıtlarını Yüce
Yaratan'a kapatanlar içindir. Onlar etraflarını görmeyen ve ne olup
bittiğinin farkında olmayan bir ceset gibidirler. Ölüm onları
berzah -kabir- âlemine taşıyınca görmediklerini görmeye,
işitmediklerini işitmeye başlarlar. Uyanırlar. Ama ibadete ve
tövbeye değil, ölüme uyanırlar. Hesaba uyanırlar. Yeniden bir şans
isteseler reenkarnasyon masalı gibi onlara 'heyhat, sıranızı
savdınız' denir. Hayattayken o şans çoktu derler. Nietzsche'nin
dediği gibi, "Ölümün son iyiliği bir daha ölümün olmamasıdır".