Yaradılışımızın gayesi Rabbi bilmektir. O'na eğilmeyi
başarmaktır. Kendimizi bilmektir. Kâinatı keşfetmektir. Nefsi
edeple yüceltip cennete gitmeden, dünyada cenneti yaşamaktır. Bir
secdede duyduğu hazzı hayatın bütün zevk ve güzelliklerine
değişmemektir. Bir mazlumun duasını aldığında bunu dünyanın bütün
zenginliklerinden de öte bir zenginlik saymaktır.
Dünya hayatına geldik. İstesek de istemesek de. Biz dünyaya
gelirken tercihimizi soran olmadı. Tercihimiz sorulmadan da birçok
olayla karşılaşıyoruz. Sorulmadan oluşan hiçbir şeyden sorumlu
değiliz. Sorulan, sorgulanan şeylerden sorumluyuz.
Sorulan ve sorumlu olunan birçok konuda ise ayağımız sürçebilir,
yanlış yapabiliriz. İşte bu yanlışlardan vazgeçip Allah'tan
bağışlanma isteğine "istiğfar" dilemek denir.
Aslında bağışlanma dilemek, mutlaka bir günaha bağlı olarak
yapılmamalıdır. Hayatın, nimetin, zenginliğin, sağlığın,
görebilmenin, düşünebilmenin hakkını tam ödeyememekten dolayı da
mağfiret dilenmelidir.
Bizim bedensel özürlü bir kardeşimizden farkımız ne? Üstünlüğümüz
ne? Hiçbir şey. Onun sınandığı sıkıntının aynısıyla biz de
sınanamaz mıydık? Elbette sınanabilirdik. O halde bu ince çizgi
bile hakkı ödenmemiş bir nimettir. Hakkını ödeyemediğimiz her
nimetten dolayı da istiğfarda bulunmalıyız.
Günahtan istiğfar, yani bağışlanma dilemeye gelince; bunun kalp ve
dille yapılması şarttır. Bunun içindir ki günlük konuşmanın
arasında uluorta bir şekilde "Estağfurullah" – "Allah'tan
bağışlanma dilerim" diyen birine Hz. Ali döner ve şöyle der: "Annen
yitirsin seni emi, sen ne dediğinin farkında mısın?" Yani istiğfar
dilemekle Yüce Allah'a bir söz verdiğinin, O'nunla anlaşmanı
-ahdini- yenilediğinin farkında mısın? Bu neden Efendimiz (SAV)
şöyle buyurur: "Günahını işlemeye devam etmesine rağmen sürekli
bağışlanma dileyen kişi, Allah'ın ayetleriyle alay eden
gibidir."
Kutsi bir hadiste (yani anlamı Yüce Allah'a, ifadesi ise Sevgili
Peygamberimize ait hadis) şöyle buyuruyor: "Kul günah işlerse ve bu
günahları üst üste toplandığında göğün ucuna kadar ulaşsa da benden
istiğfarda bulundukça ben O'nu bağışlarım."
Hz. Peygamber günaha dalacaklara, dönüş kapılarını açık tutmaya
gayret etmiştir. Ümitsizliği hayattan söküp atmanın yolu, yaratanla
iyi bir irtibat kurmakla mümkündür. Allah'a uzak düşenin çıkış yolu
var mı ki! Hz. Peygamber; ben ne günah işledim ki, neyim var ki,
kimin emeğine karıştım ki diyerek kendini temize havale edeceklere
de dolaylı bir ders vermiştir şu cümleyle: "Allah'a yemin ederim
ki, ben (Muhammed) günde yetmiş defadan daha fazla Allah'a tövbe ve
istiğfar ederim."
Evet, istiğfar hayata tutunmaktır. Allah'a özrü iletmektir. Ruh
âleminde verdiği sözü hatırlamaktır. Allah'ın kudreti yanında
küçüklüğü hissetmektir. Ölmeden evvel ahiretini temizlemektir.
Günahlarının kendini utandırdığını ilandır. Aynaya utanmadan
bakabilmek için yüzünü arındırmaktır. Secdeye varabilmek için zemin
hazırlamaktır. Allah için divana dururken, divandan atılmamayı,
sökülmemeyi dilemektir.
Hz. Peygamber (SAV) istiğfarın sadece bir kurgu olmadığını, hayatı
ve geleceği düzenleyen bir rahmet, bir terapi, bir ilaç olduğunu
belirtir mahiyette şöyle buyuruyor: "Kim istiğfarı kendisine bir
yol edinirse; mutlaka Yüce Allah onun her darlığından ve
üzüntüsünden bir çıkış yolu gösterir. Ve hiç hesaba katmadığı bir
yerden onu rızıklandırır."
Kul günah işledikten sonra istiğfar ederse Yüce Allah meleklere
şöyle buyurur: "Bakın şu kuluma! O, günah işlemesine rağmen
kendisinin bir Rabbinin olduğunu unutmadı. Bana istiğfarda bulundu.
Siz şahit olun (yazın deftere) ben onu affettim."
Rabbiniz böyle. Hazinesi tükenmiyor. Kapısı kapanmıyor. Kin yok
O'nun dergâhında... Kötülükleri değil, iyilikleri yazmayı istiyor.
Günahların silinmesi için bahane arıyor. Nerede dönüş yapacaklar!
Nerede günahlar bana yakışmıyor diyecekler.
BİR DUA
HZ. UKKAŞE'NİN
DUASI
Allah'ım, beni ibadetlerini en güzel şekilde yapan kullarından ve
kendilerine verdiğin zenginliğin şükrünü eda eyleyenlerden eyle.
Dini ve dünyevî işlerimi düzene koyma hususunda bana kolaylıklar
ihsan eyle, hayırlı muratlarımıza nail eyle. Küçük ve büyük
günahlardan ve her türlü şerlerden bizi uzaklaştır. Senin
marifetinin nurlarıyla gönlümü aydınlat. Son nefesimde kelime-i
şehâdet getirerek iman nuruyla kalbimi nurlandır. Ey gökleri ve
yeri yaratan! Ey celâl, beka, azamet ve ikram sahibi Allah'ım;
rahmetin, izzetin ve kibriyân hakkı için Hz. Muhammed'e (sav),
O'nun âl ve ashabına salât ve selâm eyle! Allah'ım, amellerimiz az,
ihtiyaçlarımız çok. Fakat sen bizim Mevlâmızsın, ne güzel Mevlâ ve
ne güzel yardımcısın. Affını diliyoruz ve dönüşümüz sanadır. Güç ve
kuvvet ancak yüce ve aziz olan Allah'ın yardımıyladır.
BİR HADİS
(Mümin) kardeşinle münakaşa etme, onun hoşuna gitmeyecek şakalar
yapma ve ona yerine getirmeyeceğin bir söz verme. (Tirmizî, Birr,
58.)
BİR AYET
Rahmân'ın kulları, yeryüzünde vakar ve tevazu ile yürüyen
kimselerdir. Cahiller onlara laf attıkları zaman, "selâm!" der
(geçer)ler. (Furkân63)
BİR SÜNN ET
Selam vermek, yemeği iki öğün yemek.
BİR ESMA
El-Kahhar: Her istediğini yapacak güce sahip, hâkim.
SORU - CEVAP
Müslüman kalmak ya da İslam'a girmek için Kelime-i Şehadet'e
inanmak yeterli olacaktır. İbadetleri ihmal etmek veya günah
işlemek kişiyi dinden çıkarmaz ama günahkâr yapar.
Ortada bir engel yoksa (bu engel tıbbi, ekonomik ve sosyal engeller
olabilir) kişinin vasiyet ettiği yere gömülme hakkı vardır. Ancak
şartlar müsait değilse, ailenin gücü buna yetmiyorsa ve benzeri
problemler varsa aile fertleri uygun gördükleri yere
kişiyi gömerler.
Adak, kişinin ibadet niteliğindeki bir şeyi yapacağına dair Allah'a
söz vererek üzerine borç kılması anlamına geldiğinden, bu borçtan
kurtulması için adağını yerine getirmesi gerekir. Belirlenerek
adanan şey aynen yerine getirilmedikçe adak yükümlülüğü düşmez.
Bundan dolayı kurban keseceğine dair adakta bulanan kişi, ancak
kurban kesmek suretiyle adağını yerine getirmiş olur. Bu itibarla,
adak kurbanını kesmek yerine, parasını fakirlere vermek ya da aynî
yardımda bulunmakla bu adak yerine getirilmiş olmaz.