Elbette İslam âlemi de ülkemiz de sıkıntılı günler geçiriyor. Müslüman olmayan güçler her türlü legal ve illegal imkânlarla ümmeti köşeye sıkıştırıp kendilerine amade edinmek niyetinde. Patlayan bombalar, yitirilen canlar, kumpaslar, beşinci kol faaliyetleri hep buralardan nemalanıyor. Masum insanlar öldürülüyor. Hayatının baharında olan 15, 18, 20 yaşlarında masum insanların öldürülmesinden kim onur kazanabilir? İnsanımız sabrettikçe, duruşunu bozmadıkça zalimlerin elbette ki kimyası bozuluyor. Bizler Müslüman olarak saadet döneminin her olayını yorumlamak durumundayız. Günümüzdeki birçok hastalığın ilacı, her zehrin panzehiri o dönemde Efendimizin attığı adımlardadır. Hz. Peygamber'in (s.a.v.), bu yıldan sonra müşrikler harem bölgesine girmesin (ve ama diğer İslam beldelerine girebilir) mahiyetinde anlaşılabilecek emri, ümmetin kıvamını muhafazaya yönelik siyasi bir duruşudur. Bu duruşu çağa göre yeniden yorumlamak lazım. Hz. Peygamber (s.a.v.) bu noktaya 22 senelik bir mücadelenin sonunda ulaştı. O mücadeleyi merhale merhale yeniden okumak lazım. Bu noktaya gelmeden önce Hz. Peygamber (s.a.v) Mekke'den çıkarıldı, alay edildi, iftiraya uğradı, evini terk etti ve hatta taşlandı.