Bilimkurgu filmlerini andıran 11 Eylül’den bu yana 15 yıl
geçti...
Uçakların tere yağına giren bıçak misali kulelere daldığı o
sahneler dün gibi aklımda ama 11 Eylül denince ben özellikle 2001
güzünde Madrid’de yaptığım bir sohbeti hatırlıyorum. Daha önce de
yazdığım için ayrıntılarına girmeyeceğim ama önemli olduğu için
hatırlatacağım.
Kulelerin çöküşünden iki ay sonra Madrid’deydim. Bir dönem ABD’de
“Brookings Enstitüsü’nde” çalışmış bir dostumla buluştuğumda bana
ilk yönelttiği soru Erdoğan olmuş, onun müstakbel başbakanımız
olacağını söylemiş, Türkiye’nin “laik model”inin miadının
dolduğunu, yerine “ılımlı İslam”ın getirileceğini, bunun
temsilcisinin de RTE olacağını bildirmişti.
İlk ‘rejim değişikliği’
RTE’nin “yasaklı” olduğu o dönemde Ecevit hükümeti hâlâ yerinde
olduğu için duyduklarıma inanamamıştım...
Bugün geri dönüp baktığımda 11 Eylül sonrası ilk operasyonun
Irak’tan önce Türkiye’ye yapıldığını görüyorum. Evet, konuşmanın
cereyan ettiği 2001 Kasım’ında Afganistan savaşı patlamıştı. Ancak
ABD henüz Saddam’ı devirmemişti.
Henüz Irak savaşının gölgesi yokken görüyoruz ki çoktan o tarihte
Türkiye için bir “rejim değişikliği” projesi yapılmış, yeni rejimin
başına kimin getirileceği kararlaştırılmış.
15 yıl önceki 11 Eylül’ün ilk kurbanı bizim nacizane kör topal
yerli demokrasimiz oldu.
Irak’a nasıl aleni yalanlarla “demokrasi getiriyoruz” iddiasıyla
girildiyse, Türkiye’ye de “demokrasi geliyor” palavrasıyla ne idüğü
belirsiz bir “ılımlı İslam” modeli getirildi ve laik rejim taş taş
söküldü. Bir zamanlar İsraille Ortadoğu’nun “biricik demokrasisi”
diye tanımlanan Türkiye bugün “Erdoğan Sultanlığı” olarak
anılıyor.
Avrupa’nın Ortadoğulaşması
11 Eylül’ün etkisi sırf Türkiye’de değil, dünyada özgürlüklerin
kısılması, en sağlam demokrasilerin bile tahribatıyla
sonuçlandı.
FETÖ darbesi toz dumanıyla Türkiye’nin görüş alanından çıkan
Avrupa’da bugün Fransa-İngiltere arasına Calais’te çekilecek göçmen
duvarı konuşuluyor.
Berlin Duvarı’nı anımsatan çapta, 2 km. uzunluğunda ve 4 m.
yüksekliğindeki duvar “Çin Seddi”ne bir göndermeyle “Calais Seddi”
diye damgalanıyor.
Doğu Avrupa’da ardı ardına yükselen göçmen karşıtı duvarlar
tartışılırken Avrupa’nın kalbinde yeni bir “Berlin Duvarı”
örneğinin gündeme gelmesi, Batı Avrupa’nın gelişmiş değerlerinin ne
kerte kırılgan olduğunu gösteriyor.
“Calais Duvarı”nın bir yanı parlamenter demokrasinin beşiği
İngiltere...
Diğer yanı; Fransız devrimi, “özgürlük, eşitlik, kardeşlik”
fikirleriyle Avrupa’nın insan hakları kazanımlarının kaynağı olan
Fransa.
Eski Kıta’nın siyasi gelişimine bu yaşamsal katkıları yapan iki
ülke bile, 11 Eylül sonrası konjonktürde yakıp yıkılan Ortadoğu
savaşlarından kaçan göçmenler karşısında duvar gerisine çekilmekten
başka çare bulamıyor. Ortak Avrupa projesi iflas yaşıyor. Köklü
demokrasiler irtifa kaybediyor. “Burkini” tartışmalarına hapsolan
Avrupa, Ortadoğulaşıyor.