“Kirli anlaşma”dan, “ahlaksız, hukuksuz anlaşma”ya terfi
ettik…
Avrupa’nın, özetle Merkel’in, Ankara ile pişirdiği mülteci
anlaşması damardan artık böyle tanımlanıyor.
Anlaşmanın ilk kamuoyuna düştüğü günlerde daha… bir “schumtzigem
deal/kirli anlaşma” şeklinde tanımlandığını yazmıştım.
Ankara’nın “Kayseri pazarlığı” olarak güle oynaya iç kamuoyuna
takdim ettiği anlaşma Avrupa’da ayan beyan “ahlaksız”, “hukuksuz”
olarak damgalanıyor.
Tamamen artık Merkel güdümünde olan Avrupa’nın pek çok ülkesinde
kamuoyu önderleri, insan hakları temsilcileri ve siyasi parti
liderleri Ankara’daki baskı rejimini bir “güvenli ülke” maskesi
altında aklayan ve kaçak göçmenleri uluslararası anlaşmalara aykırı
şekilde toplu halde sınır dışı etmeyi öngören “mülteci anlaşmasını”
derin tepki ve nefretle karşılıyor. Ama anlaşmanın yönünü ve
içeriğini değiştirmek açısından etkili olamıyorlar.
‘Utanç anlaşması’
Bu çaresizliğin son örneğini İspanya’da gördük.
Ana muhalefetteki sosyalist lideri Pedro Sanchez söz konusu
anlaşmayı yedi düvele “ahlaksız”, “hukuksuz” bir “utanç anlaşması”
diye tanımladı.
Sol muhalefetteki “Podemos”un lideri Pablo Iglesias da benzer
şekilde durumdan “utanç duyduğunu” beyan etti. AB’yi “sistemli
olarak insan haklarını ihlal eden” bir yapı olmakla suçladı. Gözler
önünde şekillenen anlaşmanın “iltica hakkına bir tecavüz” olduğunu
belirtti.
Liberal muhalefet “Ciudadanos” safından da “AB’nin, otoriterleşme
savrulması yaşayan taşeron Türkiye’ye kendi mülteci sorununu havale
ettiği”ne dair eleştiriler yükseldi.
İspanyol parlamentosundaki toplam 350 vekilden 227’si, “üçte iki”
ağırlıkla bu anlaşmaya karşı.
İspanya’nın AB üyesi olduğu 30 yıldan bu yana Madrid’in onay
verdiği bir AB anlaşmasına ilk defa ulusal mecliste böyle bir
ağırlıkla kazan kaldırılıyor.
Görevdeki muhafazakâr Rajoy hükümeti ne ki muhalefetteki bu dirence
zerre kadar aldırış etmiyor.
Üç ay önceki son seçimlerde çok büyük darbe alan Mariano Rajoy;
sadece bir geçiş hükümetinin başkanı. Ama bu durumun yarattığı
boşluktan yararlanarak, AB’nin Türkiye ile kotarmaya çalıştığı
“utanç anlaşmasını” parlamentoda hiç oylatmadan halkına dayatma
yolunu seçiyor.
Bu manzara, Avrupa demokrasilerinin ne kertede içinin
boşaltıldığına açık bir örnek.
Hukuk kuralları ve insan hakları standartları bir yanda
köreltilirken; parlamentolar ve muhalefet partileri de
işlevsizleştiriliyor.