Stefan Zweig Eski Kıta üzerinde toplanan
kara bulutları anlattığı “Dünün Dünyası”nda; 20. yüzyıl başı
Avrupa’sını; “altından bir güvenlik çağı” olarak
betimler.“Her şey değişmez bir düzene bağlanmışa benzerdi ve
devlet, bu sürgitliğin baş güvencesi gibiydi” diyerek
ekler:
“Devletin yurttaşa sağladığı haklar, halkın özgür seçimle işbaşına
getirdiği parlamentoca yazılı verilmiş, buna karşılık görevleri de
belli edilmişti. Paramız… çil altınlar olarak elden ele dolaşır,
sağlamlığını ortaya koyardı. Herkes elindekini ve payına düşeni,
neye izin verildiğini, neyin yasak olduğunu bilirdi.”
Derken hızlanan teknik, ekonomik gelişmelerle bu “güvenlik
çağı” çöküyor. İnsanların “değişmez” belledikleri
korunaklı dünya dağılıyor. “Altın çağın” yerini savrulma,
gelecek korkusu, belirsizlik ve yabancılaşma alıyor. Kızılca
kıyamet bundan kopuyor.
Dünya savaşı ve yükselen faşizm buradan doğuyor.
Hukukun köreltilmesi
“Onlarca yıl sonra tavan ve duvarlar üzerimize yıkılınca,
temellerin çoktan içten içe oyulmuş bulunduğunu ve yeni yüzyılla
birlikte Avrupa’da kişi özgürlüğünün çökmeye başladığını ancak fark
ettik” diye anlatıyor bunu “Dünün Dünyası”nda Stefan
Zweig.
Faşizm faciasını özetlerken; “Hitler’in kazandığı
asıl şeytanca zafer, arkası gelmeyen aşırılıklarıyla her tür hukuk
anlayışını köreltmesidir” tespitinde bulunuyor.
“Hukukun köreltilmesi”… faşizmin en belirleyici semptomu
oluyor.
Bugün de olan bu.
Tarihten ders alınmaması ne ilginç.
Yıllar sonra, gene aynı durumlar başka şekillerde karşımıza
çıkıyor.
Avrupa, “burjuvazi” üzerine yükselen bir
uygarlık.
“Burjuvazi”nin ise belirsizliğe ve korunaklı “güvenlik
dünyasının” altüst olmasına tahammülü yok.
Korunaklı “altın çağ” yıkıldığında, özgürlükler ve
hukukun içi, kolayca “oyulabiliyor”.
Avrupa’nın “öngörülebilir burjuva dünyasını” bugün
çökerten olgular küreselleşme, önü alınamayan göç/sığınmacı krizi
ile göçle özdeşleştirilegelen “terör tehdidi”, buna
paralel “güvensizlik duygusu” ve güvensizliği pekiştiren
ekonomik kriz.
20. yüzyılın büyük kazanımı “refah devletini” mayınlayan,
gençleri gelecek güvencesinden mahrum bırakan, işsizliğe yol açan 8
yıllık ekonomik krize yanıt getiremeyen siyaset; zincirin en zayıf
halkası “göçmenleri” vuruyor.
Yüzyıl önce bütün sorunların sorumlusu
görülen “Yahudiler” gibi bu defa da “farklı
olan” gene günah keçisi yapılıyor.
Sağır edici sessizlik
Macaristan, Polonya’da aşırı sağ hükümette. Danimarka’da da keza
sağcılar görevde. Yakın zamana dek “faşizmi” tabu gören
Almanya’da “Almanya İçin Alternatif” partisi yükselişte.
Fransa’da cumhurbaşkanlığı yarışına hazırlanan Le
Pen, siyaseti şartlıyor. Aşırı sağ; merkezin sol
partilerini bile bu “iklime” savuruyor. Dün de
anlattım…