Türkiye yangın yeri. Üstüne “Devlette ülkücülere iş,
aş, ekmek kapısı açtım!”,“MHP’yi iktidar yaptım” sözleriyle
gündem olan Türkeş tipi siyasetçilerle
uğraşmaktan dünyayla gereği kadar ilgilenemiyoruz…
Avrupa oysa ki yakın tarihinin en büyük “göç
krizini” yaşıyor.
Suriye’deki savaştan kaçan onbinlerce insan; her engeli aşarak, kâh
yüzerek, kâh tabana kuvvet yürüyerek Avrupa’ya varmaya
çalışıyor.
Ne örülen ortaçağ kentleri misali duvarlar, ne dikenli teller, ne
sahillerden mültecileri uzaklaştırmak için görevlendirilen özel
güçler bu “umut yolculuğunu” engelleyebiliyor.
Ellerinde “özgürlük”,
“refah” ve “uygarlık” simgesi belledikleri AB
bayraklarıyla, sıcak, soğuk, yağmur, güneş demeden yürüyen
insanlar, benzerine ancak çeyrek yüzyıl önce Berlin Duvarı’nın
yıkılması döneminde rastladığımız bir insan seli oluşturuyor.
Jeopolitik deprem
O zaman olduğu gibi çünkü tam… bir büyük jeopolitik deprem
yaşanıyor.
O yıllarda Doğu Bloku çözülmüş, Avrupa haritaları değişmiş; tarih
yeniden yazılmıştı…
Bugün de… Sınırımızın
yanıbaşındaki “Suriye” ve “Irak” tarihe
karışıyor.
Birkaç ay önce de yazdım. (“Suriye ve Irak tarih
olurken” Sağnak, 24 Mayıs). Gözümüzün önünde iki ülke de tarih
oldu. Artık sadece dinler, mezhepler ve etnik kümelerden ibaret
olan bu ülkeler “ulus devlet” olmaktan çıktılar. Ve
ortaya muazzam bir boşluk çıktı.
Her imkânsızlığı ve
yanlarında Aylan gibi yavrularıyla ölümü
bile göze alarak yola çıkan bu insanlar işte bugün
bu “boşluk”tan kaçıyor.
“Boşluğu” zira, büyük güçlerle, bölge ülkelerinin taraf olduğu
acımasız vekâlet savaşları ve dehşet saçan IŞİD terörü
dolduruyor.
İnsanlar nihayetinde “Başkalarının savaşında ya da IŞİD
elinde harcanmaktansa‘umut yolculuğuna’ hayatımı
koyarım!” diye düşünüyor.