Nilgün Cerrahoğlu Cumhuriyet Gazetesi

Basına ‘sil tuşu’

Almanya ile mizah ve komedyen krizlerinden sonra... Yepyeni bir gazetecilik krizimiz oldu...  Merkel’e artık acımaya başladım. Hafta sonu seçim bölgesinde hezimete uğrayıp 3. parti konumuna düşmesi yetmiyormuş gibi bir...

08 Eylül 2016 | 230 okunma

Almanya ile mizah ve komedyen krizlerinden sonra... Yepyeni bir gazetecilik krizimiz oldu... 
Merkel’e artık acımaya başladım. Hafta sonu seçim bölgesinde hezimete uğrayıp 3. parti konumuna düşmesi yetmiyormuş gibi bir de RTE’nin yanında süklüm püklüm. Sus pus. “Ankara üstüme mültecileri salarsa!” diye korkudan ağzını açamıyor. 
Alman medyası G20 zirvesinde şansölyenin RTE yamacındaki bu şaşkın halini“Sultanın huzuruna çıkmış suçlu vali gibiydi” diyerek anlattı ve ilave etti: “Ama Almanya’nın kırmızı çizgileri var. Berlin bir Türk ili değil. Bunu göstermek de Merkel’in görevlerinden biri!” 
Merkel de bu cesaretsizlik olduğu sürece, Berlin giderek daha çok bir Türk ili olarak algılanacak.

‘Yetkilendirme’ muamması 
Bunun son örneğini Spor Bakanı Akif Çağatay Kılıç’la Deutsche Welle arasında yaşanan krizde gördük. DW’de “Conflict Zone/Çatışma Alanı” adlı bir program sunanMichel Friedman isimli gazeteci, bakanla söyleşi için anlaşıyor. Ankara’ya geliyor. Bakanlığa çıkıyor. Röportaj yapılıyor. O ne? Her şey olupbittikten sonra bakanın ekibi bilgisayarın “sil tuşuna” basar gibi röportajın yayımlanamayacağını söylüyor. 
“Alo Fatih” hattının küresel üst modeli devreye sokuluyor. Alman gazeteciden ya röportajı yeniden yapması ya hiç yayımlamaması isteniyor. DW gazetecisi “ya herru ya merru” dayatmasına rest çekince bu kez video kayıtlarına el koyuyorlar. 
Gazeteciye “Kayıtları teslim etmezse bakanlıktan çıkamayacağı” söyleniyor. Fiziken gazeteciyi, yalnız, çok karanlık ve ürkütücü baskı rejimlerinde görüldüğü üzere rehin almakla tehdit ediyorlar. 
Bakan şimdi, “kayıtlara el konulduğunu” reddediyor. Kendisini şöyle savunuyor: 
“Maksadını aşan ifadeler ve ithamlar üzerine TV yetkililerine röportajın yayımlanmaması talep edilmiştir. Tasarrufumuz, söz konusu medya kuruluşunun yayın merkezi ülkede hassasiyetle uygulanan ‘authorization/yetkilendirme’ kuralının yerine getirilmesidir”. 
Bakan’ın sözlerinin ardından bu “yetkilendirme kuralı” nedir diye baktım. 
Gazeteci ile röportaj konuğu arasında genel geçer tek “yetkilendirme” aşaması vardır. O da, röportajdan sonra değil öncedir. Konuk röportajı kabul ettikten yeniden bir “yetkilendirme” tartışması açılmaz. Olası itirazlarını konuk röportajda, kayıtta söyler. Veya söyleşiyi keser. 
 
Pinochet yapmadı 
Her şey olup bittikten sonra “Mamafih basamazsın!” diye açılan bir tartışmaya ilk kez tanık oluyorum. Çok ülkede röportaj yaptım. Sorularımdan hiç hoşlanmayan Şilili diktatör Augusto Pinochet’den bile böyle tepki almadım. 
Almanya’da evet doğru bir “authorization” kuralı varmış. Ama şöyle; konuk olarak röportajda söylediğiniz (sayı, tarih gibi) verileri veya yanlış bir sözcüğü düzeltme hakkına sahipsiniz. Bu taramadan sonra “yayın yetkisi” veriyorsunuz. Ama spor bakanının bu, bizde talep ettiği gibi söyleşinin tamamı için bir “sil tuşuna” basma veya gazeteciyi alıkoyma tehdidiyle söyleşiye el koyma hakkı vermiyor. Bu bize özgü tipik bir Türk tarzı “yetkilendirme” üslubu oluyor. 
Anlamadığım şu: Kılıç genç, 40 yaşında bir bakan. Politikanın içinde pişmiş. Dedesi CHP’den vekilmiş. Kendi Almanya’da doğmuş. Alman lisesinden sonra da üniversiteyi İngiltere de okumuş. 
Adı “Conflict Zone” olan bir programdan ne bekliyor? 

YAZININ DEVAMI

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Yeni Trump döneminin ‘anlatısı’ 17 Kasım 2024 | 92 Okunma Trump’ın dönüşü 10 Kasım 2024 | 63 Okunma ABD’nin ‘karanlık yüreği’ne yolculuk 03 Kasım 2024 | 72 Okunma ABD ‘Heil Donald!’ mı diyecek? 27 Ekim 2024 | 200 Okunma Faşizm nerede başlar? 20 Ekim 2024 | 96 Okunma