Bazı insanlar vardır... en yakın akrabanız, arkadaşınız
değildir; ama hayattan göçüp gittiklerinde yaşamınızda ne önemli
yer tuttuklarını fark edersiniz.
Karaoğlan yıllarının eski Maliye
Bakanı Besim Üstünel onlardan
biriydi.
Kaybettiğimizi öğrendiğimde önce inanamadım….
O kadar canlı, diri, yaşama sıkı sıkıya bağlı bir insan, artık
nasıl yaşamıyor olabilirdi?
Üstünel’in takvim yaşı gerçi tabii 80’i aşmıştı. Ama biyolojik yaşı
öyle dinçti ki!
Derviş’i o getirmişti…
Siyasi sohbetlerden acayip hoşlanırdı. Bu köşeyi sürekli okur;
beğendiği yazılar için heyecanla arayıp yorumlar yapar ve özel
anılarını aktarırdı. Kemal Derviş’i
Türkiye’ye ilk onun getirdiğini, yaptığımız bu özel sohbetlerde
öğrenmiştim…
Kendisini düzenli olarak yazları Büyükada’da görürdüm…
Eşi Gülen Hanım’la birlikte disiplinli bir
yaşamı vardı.
Karıkoca sabahları hiç aksatmadan her gün yüzer, ama güneş kızmadan
plajdan saat kurmuş gibi 11’den önce mutlaka
ayrılırlardı…
Besim Bey’in sıcak kanlı, “güneyli” (Gaziantepli!) profiliyle; bu
fevkalade dakik İskandinav disiplini beni hem çok etkiler, hem de
şaşırtırdı.
Üstünel’in kadirşinas, sıkı, çok yakın insan ilişkileri vardı.
İkram yapmaya bayılır, arar, sorar, çevresiyle her tür ilgilenir;
muhabbetini esirgemezdi.
Ama bunun yanı sıra dünya duruşu açısından Türkiye’de benzerine çok
rastlamadığım tarzda “kuzeyli” bir sosyal demokrattı…
Yalın ve gösterişe kaçmadan yaşar; imkânlarını ihtiyacı olan
gençleri okutmak için kullanırdı.
Kültüre, dayanışmaya, eğitime, takım kurmaya ve bir takım yaratmaya
sonuna dek inanan Besim Bey’in okuttuğu öğrencilerin sayısının
yılda 20’yi bulduğunu Teşvikiye Camisi’ndeki cenazede
öğrendim.
Çiçeklerle donatılan tabutuna Besim Bey’in yardım
ettiği Deniz adındaki bir öğrencinin
özel veda mektubu iliştirilmişti: