Sabah, sonbaharın soğuk, sevimsiz yüzünü gösterdiği bir yağmur
ve gri gökyüzüne uyandım. Aldığım ilk haber de Tarık
Akan’ın ölümü oldu. Artık o da yok. Türkiye’nin bu en
ürpertici, en ürkütücü, karanlık döneminde aramızdan
ayrıldı.
“Yok öyle umutları yitirip
Karanlıkta savrulmak…
Unutma; aynı gökyüzü altında,
Bir direniştir yaşamak…” dese de Tarık Akan’ın da çok sevdiği
şair, aklıma öncelikle geçen yıl hemen bu dönemde
kaybettiğimiz Levent Kırca’nın giderayak
ettiği sözleri geldi.
“Benim jenerasyonumda bir insan çabalarının meyvesini görmeme
durumuna mıüzülmeli; yoksa daha kötülerini
yaşayamayacak olduğu için teselli mi bulmalı, şu
anbilemiyorum” demişti hasta yatağından verdiği o unutulmaz
mesajında komedyen.
Birbiri ardına yitip giden dostların ardından kendimi artık hep bu
ikilemi düşünürken yakalıyorum.
Şimdi Tarık Akan için de çabalarının meyvesini göremediği için
üzülmeli mi, yoksa artık bundan kötüsünü görmeyeceği fikriyle
teselli mi bulmalı?
Kötülüğün kanıksandığı zamanlar
“Daha kötüsü ne olabilir” demeyin. Kırca’yı yitirdiğimiz 2015
güzünden -misal- bugün çok daha beter bir karanlığın içine
sürüklendik.
Düne kadar “Beraber yürüdük biz bu yollarda!” diyenler,
ülkenin gerisini de kendileriyle uçurumun kenarına sürükleyen bir
kavgaya tutuştu.