“Ülkemde biz önce hapse gireriz, sonra cumhurbaşkanı oluruz!”
Güney Afrika’nın “ırkçılık mücadelesi lideri” Nelson Mandela’nın bu sözlerini, Kuzey İrlanda’da bir binanın cephesinde okumuştum…
Geçen yaz yaptığım Dublin seyahatinin bir gününü Kuzey İrlanda’nın başkenti Belfast’e ayırdım. İyi ki de ayırmışım. “Murals” tabir edilen Belfast’in “duvar resimleri turu”, Avrupa’da yaptığım en ilginç tarih yolculuklarından biriydi.
1960’lardan 90’ların sonuna dek süren bir “iç savaş” yaşayan Belfast, o günlerin anısını bu “duvar resimleri” ile hâlâ canlı tutuyor.
Bugün hâlâ geceleri kilitlenen demir parmaklıklı kapılar, çitler ve duvarlarla birbirinden ayrılan “Katolik” ve “Protestan” mahallelerinde iç savaş daha dün yaşanmış gibi.
Yanan ‘nefret ateşi’
Protestan “loyalist/Birleşik Krallık yanlılarının” yaşadığı sokakların duvarlarını, İrlandalılar arasındaki cepheleşmeyi taa 17. yüzyılda başlatan kralların resimleri süslüyor.
İrlanda ile Katolik birleşme yanlılarının oturduğu sokaklarda, Britanya hükümeti tarafından gönderildiği yüksek güvenlik hapishanesinde açlık grevinde ölen “bağımsızlık kahramanı” Bobby Sands’in portreleri göz dolduruyor.
Mandela gibi halkların özgürlük mücadelelerine önderlik eden Che misali diğer simge liderlerin duvar portreleri ve Filistin halkıyla dayanışma beyanatları gene bu sokaklarda öne çıkıyor.
Yolları baştan sona sert siyasi manifestolara dönüştüren bu duvar resimlerinin yanında açık alanlarda ayrıca şenlik ateşi kurmak için araba lastikleri ve odunlardan 10 metre yüksekliğinde dev piramitler gördüm...
Bana yolculuk boyu rehberlik eden eski IRA militanına “Bunlar nedir” diye sorduğumda kan donduran şu yanıtı aldım: