Deniz Gamze Ergüven’in bu gece yabancı dildeki Oscar adayları
arasında gösterilecek filmi için “Bernarda Alba” benzetmesi
yapanlar bile var.
Türkiye’deki genel geçer burun kıvırmaların aksine, dünyada bu
kertede beğenilen ve önemsenen bir film bu.
Büyük yazar Federico Garcia Lorca’nın en ölümsüz eserlerinden
biridir “Bernarda Alba’nın Evi”...
İspanyol İç Savaşı’ndan az önce yazdığı oyunda Lorca, Endülüs
taşrasında insanların en ücra hücrelerine dek içselleştirdiği
mahalle baskısını, baskının en acımasız kurbanı olan kadınların
ağdalı dramını, “kim ne der” korkusuyla sönen hayatları,
sorgulamaksızın boyun eğilen otoriter toplum yapısını ve
geleneklerin mutlak tahakkümünü anlatır.
Cinselliği en büyük tabu kabul eden despot bir ana olan Bernarda
Alba’nın 5 kızı vardır.
Lorca, cinselliklerini yaşamalarına engel olan annelerinin
yasalarına mahkûm olan ve bu yüzden mahkûm hayatı süren 5 kızın
dramını anlatır.
Kızlardan birinin kendisini asmasıyla son bulan dram, aileyi hatta
toplumu içine çeken bir trajediye dönüşür.
Yüz yıllık makas
Deniz Gamze Ergüven’in “Mustang”ında da, İspanya’nın yüz yıl
öncesinin şartlarına mahkûm edilen 5 kız var.
Gamze Ergüven’in kızları; Lorca’nınkiler gibi kızkuruları değil,
ergenler.
1930’lar İspanya taşrası yerine; günümüz Karadeniz’inin cennet
İnebolu’sunda yaşıyorlar.
Ne var ki bu cennet doğa insanların iç dünyasına bir “cehennem”
olarak yansıyor.
Cennetin kıyılarında “kızlı erkekli” oyun oynarken görülen kızlar;
komşular tarafından tez elden velileri konumundaki yaşlı babaanneye
şikâyet ediliyorlar...
Kızların anneleri babaları zaten ölmüş.
Hayata Bernarda Alba gibi bakan bir babaanneyle yaşıyorlar.
Ayrıca kendisini kızların mutlak efendisi yerine koyan bir de
korkunç “amca” var.
Babaanne ile amca, konu komşuya malzeme olan “skandaldan”(!) sonra,
kızları eve kilitliyor. Ve onları görücü usulü evlendirmeye
çalışıyor.
Kızlar bu kadere razı olmuyor. Başkaldırıyorlar. Özgürlüğe ulaşmak
isteyen genç kızlardan bu arada faydalanmak fırsatını da kaçırmayan
aşağılık amca, kaş göz arasında ortanca kardeş Ece’ye
halleniyor.
Ece, sonra bir gün yemekte sofradan kalkıp kendini vuruyor.
Bu sahneden az önce, yemek odasındaki TV’den Bülent Arınç’ın
yaptığı unutulmaz konuşmayı duyuyoruz:
“Nerede o yüzüne baktığımız zaman yüzü hafifçe kızaran, boynunu öne
eğecek, gözünü bizden kaçırabilecek iffet sembolü, hayâ sembolü
kızlarımız? Kadın iffetli olacak. Herkesin içerisinde kahkaha
atmayacak. Bütün hareketlerinde cazibedar olmayacak, iffetini
koruyacak.”
Deniz G. Ergüven, Ece’yi intihara sürüklüyen çaresizlikten özetle
sadece ırz düşmanı “amca”nın değil kadının kendisini hepten yok
etmesini isteyen değerlerin ve sistemin sorumlu olduğunu
söylüyor.
Aynı travma
Kayseri’de ailesiyle evindeyken babasının tabancasıyla birden
intihar eden Cansel Buse Kınalı’nın trajedisi de Oscar vesilesiyle
şimdi tekrar gündemimize düşen Mustang’ın Ece’sini anımsattı
bana.