“Demokrasi amaç değil, araçtır” söyleşisinden bu yana yirmi yıl geçmiş...
Erdoğan’la “liderlik potansiyeli” vaat eden Refah Partili İstanbul Belediye Başkanı iken yapmıştım o söyleşiyi.
O yıllarda Milliyet’in pazar söyleşilerini yapardım.
Onca lider, siyasetçi, devlet adamı tanıdım.
Ama Tayyip Erdoğan kadar sert, tavizsiz, iddialı, toleranssız ve kendisiyle dolu, hırslı birine rastlamadım.
“Genç bir adam Tayyip Erdoğan” diye yazmışım o tarihi söyleşinin girişine; “42 yaşında. Zeki, kurnaz ve becerikli. Sert ve hırslı. Amerikalıların ‘winner’ dediği cinsten. Hani o yalnız kazanmak için ateş edenlerden... Bizim dünyadaki tüm ülkelerden farklı bir ülke olduğumuzu iddia ediyor Erdoğan. Tarihte olduğu gibi, şimdi de ‘şahsına münhasır’ bir yönetimle yaşayacağımızı söylüyor.
Anayasa ve kanunlardan başlayarak sistemde kapsayıcı bir değişiklik savunuyor. Bunu Refah usulü ‘muğlaklıkla’ yapıyor. Şeffaflık içeren -ki demokrasi budurtüm tanım ve kavramlardan kaçıyor. ‘Belli çevreleri rahatsız etmek’ istemiyor. Refah, yalnız ‘o çevrelerden’ çekiniyor. Laik kamuoyuna karşı bir sorumluluk taşımıyor ve hatta böyle bir kamuoyunun varlığını kabul dahi etmiyor.
Erdoğan, demokrasinin ne demek olduğunu bilmiyor kısaca. Veya bilmek istemiyor. ‘Araç’ diye bakıyor demokrasiye. Ona, hepimizi hemhal edecek çoğunluk iktidarına taşıyacak araç diye bakıyor.”
‘Türk tipi’nin aracı