“Bu ülkede
insanların kulakları‘
Eeeey!’ diye
başlayancümlelere aşinadır.
Ben de
savunmamı ‘Eeeey
vicdan!’ diyerek noktalamak
istiyorum” diye sonlandırdı
sözlerini Musa
Kart...
Musa 35 yıldır karikatür çiziyor.
Şimdi Demokles’in kılıcı gibi
kafasının üzerinde sallanan “29 yıla varan
bir hapis cezası” tehdidiyle
yargılanıyor.
Yani çizdiği her yıla karşılık nerdeyse bir yıl
hapis yatmak riskiyle yüz yüze!
Dokuz aylık Silivri tutsaklığı
ardından “Balkanlar’ın en büyük adliye
sarayı” Çağlayan’ın sauna gibi sıcak ve
vıcık vıcık nemli ağır ceza mahkemesi
salonunda, “terör
örgütleri” ile “karikatür” arasında
neden bir irtibat olmadığını, olamayacağını ve kendisinin her tür
teröre yabancı bir konumda olduğunu anlatmaya çalışıyor.
Karikatürün ayrıca ne olup ne olmadığını da açıklıyor ve tutarsız,
akla ziyan suçlamaların hesabını vermek adına çaba
harcıyor.
Mevsim sıcaklarının tavan yaptığı bu yapış
yapış yaz gününde, denizde şezlonglarında güneşlenen yazlıkçılar,
Kart’ın “Eeey
vicdan!” çığlığını muhtemelen
duymuyorlar.
‘İzmir Marşı’yla
avunmak
Oysa bu çığlık yalnız iktidara değil,
muhalefete de atılan bir çığlık aynı zamanda. Yalnız
iktidardakilerin değil,
muhalefettekilerin “vicdanını” da
bağlıyor.
Bakıyorum orada burada, alışveriş merkezlerinin
dikkat dağıtan cazibesine dalan herkes alışverişe devam ediyor.
Kaldırım üstüne masalarını atan restoranlar ve kafelerde yaşam
keyfini çıkarmayı sürdürüyorlar...
Çağlayan duruşmalarını izlediğim günlerden
beri, etrafımdaki “günlük yaşamın acayip
normalliği” ile duruşmada tanık olduğum
devasa dramın arasındaki kopukluk beni afallatıyor. Sanki
yaşadığımız tüm olaylar çok sıradışı değilmiş ve ülkede her şey her
zamanki mecrasında akıyormuşçasına süregiden yaşam beni
şaşırtıyor.