Günlerdir “fiili şef”in “fiili yetki gaspı”nı
konuşuyoruz... “Fiili şef”, “Yönetim sistemi değişti!” diye
dayatıyor: “Ülkede artık ‘fiili gücü’ olan bir
cumhurbaşkanı var. Şimdi bu fiili durumun hukuki çerçevesini
netleştirmek gerekiyor!”
CHP de gayet soğukkanlı biçimde, “fiili durumun”, bir “darbe
olduğu” tespitini yapmakla yetiniyor.
Bu mudur?
Bir “darbe” olmuş ve Cumhuriyet’in kurucusu
ana muhalefet partisi başta olmak üzere siyasi aktörler, olanı
biteni sadece kayda geçmek, seyretmek ve kamuoyuna bildirmekle
yetiniyor.
Tepki düzeyi; “think tank”çi ya da dış ülkelerden gelen yabancı
gözlemcilerin tepki düzeyiyle sınırlı…
Olan biten karşısında alınan “inisiyatif”in çıtası -heyhat!- “rapor
etmenin” ötesine geçmiyor.
Bunu 7 Haziran seçimleri arifesinde hazırlanan ve seçim
kampanyasının ancak son haftasında kamuya açıklanan CHP’nin
“Rejimin Otoriterleşmesi” raporunu okuduğumda da
düşündüm.
CHP Genel Başkan Yardımcısı Sencer
Ayata mayıs sonunda raporun tanıtımı için
gazetecilerle yaptığı bir toplantıya beni de davet etti ama o
sırada Güneydoğu’da kampanyanın son faslını izlediğim için; çok
merak ettiğim toplantıya gidememiştim.
Sonra tam adı “AKP İktidarı ve Rejimin Otoriterleşmesi” olan kitabı
dikkatle okudum.
CHP Araştırma Platformu’nun hazırladığı kitap bugün artık
gizlenemez bir şekilde açığa çıkan “fiili durum”un röntgenini
çekiyor.
Yarı-totaliterleşme