Totaliter rejimler üzerinde uzmanlığı ile
bilinen Hannah Arendt yıllar öncesinden
şu tespiti yapmış: “Totaliter rejimler için ideal tebaa, sapına dek
komünist ya da faşist fikirleri olan kişiler değil; gerçekle yalanı
ayırt edemeyenlerdir!”
“2016’nın sözcüğü” seçilen “gerçek ertesi/post truth” üzerinde
bugüne dek okuduğum en keskin analizi yapan Christian
Salmon, Arendt’in bu belirleyici saptamasını
hatırlattıktan sonra, “post-truth” dünyanın gerçekte bir günden
diğerine Trump çağıyla ortaya
çıkmadığını belirtiyor, paradigma
değişikliğinin George W.
Bush’la başladığını söylüyor.
Konu hakkında çeşitli denemeler yazan Salmon, ABD’li tanınmış köşe
yazarı Ron Suskind ile Bush’un üst düzey
bir iletişim danışmanı arasında geçen şu çarpıcı diyaloğu
aktarıyor:
Suskind’in bir yazısından hoşnut kalmayan Başkan Bush’un danışmanı,
“yazısının verilere dayandığını” söyleyen köşe yazarına şu ayarı
veriyor:
“Sizler (‘reality based community’) gerçeklere tapan bir
topluluksunuz. Gözlemlenebilen gerçeklere dayandırılan
muhakemelerden bir sonuç çıkarmaya çalışıyorsunuz. Ama artık
dünyada işler böyle yürümüyor. Biz bir imparatorluğuz. Ve bir
imparatorluk olarak hareket ettiğimizde kendi gerçeğimizi
yaratıyoruz. Siz o gerçeği etüd ederken, biz tekrar harekete
geçiyoruz ve yeni gerçekler yaratıyoruz. Yani tarihin aktörü olan
biziz. (Tarihi biz yaratıyoruz!) Dolayısıyla sizin göreviniz bundan
böyle bizim yaptıklarımıza odaklanıp, etüt etmek olmalı!”
Irak savaşında ip koptu
Dünya siyaseti ile gerçeklik arasındaki ip böyle
kopuyor. Saddam’ın var olmayan “kitle imha
silahları” üzerinden başlatılan Irak savaşı yıllarında…
“Kitle imha silahlarının” içi boş bir balon olduğu, ilk ortaya
atıldığı günden beri biliniyor ama savaşı önlemek veya sonra
olayların seyrini değiştirmekte bunun hiçbir sonucu
olmuyor.
Gerçek ile siyasetin aktörleri arasındaki bağ dünya çapında
buharlaşıyor.
Gerçekte daha Irak savaşından önce “post-truth siyaset”in birinci
örneğini, İtalya’da bundan yirmi yıl önce Başbakanlığa yükselen
medya patronu süper milyarder
işadamı Berlusconi’de görüyoruz.