İran Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde tahminlerin aksine ilk turda
“şahin” Reisi’ye karşı cumhurbaşkanlığına ikinci kez çıkan
“güvercin” Ruhani kazandı.
“Güvercin” derken şöyle anlatayım...
Ruhani bir yıl önce Roma’ya geldi...
Roma’nın en canlı ve en merkezi meydanlarından biri olan
“Pantheon”da, İran Cumhurbaşkanı’nı en ağır ifadelerle protesto
eden göstericiler ilgimi çekti önce.
Sabahtan akşama “Katil Ruhani’ye hayır!” sloganları atan
muhalifler, bizzat geçtiğim meydanı İran’da hâlâ bugün dahi
vinçlerle asılan siyasi mahkûmların feci resimleriyle
doldurmuştu.
Bir İtalyan polisi ve de tek bir Ruhani koruması tarafından
rahatsız edilmeden gün boyu protestolarını sürdüren muhaliflerden,
son iki yıl içinde İran’da 2 bini aşkın insanın asıldığını ve
Çin’den sonra dünyanın 2. “idam rekortmeni” olan ülkede, Ruhani’nin
ölüm cezalarına, ket vurmak şöyle dursun, bunlara açıkça göz
yumduğunu, bu nedenle son dönemde idam kurbanlarının “günde 3”e
ulaştığını öğrenmiştim.
Ruhani’nin ‘edep kriterleri’
İkinci sürpriz, İtalya başkentinde İran devlet başkanının geçtiği
her yerde “çıplak heykellerin giydirilmesi” oldu.
Ruhani’nin “edep kriterleri” adına, 2000 yıllık heykelleri
giydirmekten çekinmeyen İtalyan protokolü, eşine benzerine
rastlanmamış bir sansürle dünyada tiye alınmıştı.
İran’ın “açılımcı ve reformcu” devlet başkanı için (Mikelanj’ın
büyük sanat şaheseri eserleri dahil olmak üzere!) tarihi
binalardaki çıplak heykellere -şok... şok... şok- devasa karton
kutuların geçirilmesi; İtalyan halkına “Yahu biz kendi evimizde,
kendi sanatımıza ve tarihimize sahip çıkamayacak mıyız?” tartışması
yaşatmıştı.
Küresel medyanın bugün “reformcu ve ılımlı lider” kontenjanından
alkışladığı Ruhani gerçekte işte böyle biri.
Yabancı ülke sokaklarında kendisini en ağır sloganlarla protesto
edenlere dokunmayacak kadar akılcı ve esnek bir reel politikacı,
ama beri yanda kendi “TV’leri önünde çıplak heykellerle
görüntülenmemek namına” başka uluslara sansür dayatmaktan
kaçınmayacak dek müdahaleci.
Konu İran olduğunda, bunlar “siyasi pragmatizm” olarak
görülüyor.
Beri yanda çünkü damardan “neo-Humeynici” bir aday, Reisi
bulunuyor.
“Katliam Ayetullah”ı diye namlanan Reisi, geçmişte, İran Devrimi
yıllarında savcıyken binleri değil, on binleri ipe çekmiş.
Ruhani’nin ortalama günde “3 idamla” durumu idare eden yönetimi,
mevcut koşullarda “görece bir ilerleme” sayılıyor.
İran rejiminin “şahin”i ile, “güvercin”i arasında temel farklar
bunlar.
Sandıkta yarışa giren iki aday da molla. İkisi de kavuklu. İbrahim
Seyidi Reisi, Peygamber soyundan geldiği için kara kavuk taşıyor.
Ruhani beyaz kavukla yetiniyor.
Bu seçimde önemli olan, son tahlilde kara yerine ak kavuğa itibar
etmiş olan seçmenin mesajı: Milyar dolarlar basan ülkenin en önemli
dini vakıflarından birini yöneten “kara kavuklu” Reisi; Ruhani’ye
göre İslam devrimi ideolojisine yüklenen ve dini ağırlıkla kullanan
(istismar eden!) bir aday oldu.