Hangi yabancı gazeteye göz atsanız Türkiye’nin sürüklendiği
karanlığın haberleriyle karşılaşıyorsunuz...
“İstikrarsızlık”, “gerilim”, “şiddet dalgası”, “polis devleti
baskısı”, “sansür”, “otoriterlik”, “sultanlık hevesi”; Türkiye
adının yanında hemen sıralanan sözler.
Dünyada yankı yaratan “karanlık” ve “terör fırtınası” ardından
yapılan yorumlarda Ankara’nın “siyasi” ve “kurumsal” “irtifa
kaybına” girdiği not ediliyor, iki ay sonraki seçimler için ideal
bir ortamının bulunmadığı kaydediliyor, ekonominin yavaşladığı,
toplumun kamplara bölündüğü, “mucize modelin” yerinde yeller
estiği, yerini bir “kâbus” modunun aldığı ve “kâbus Türkiye”sinin,
başta IŞİD konusu olmak üzere bölgede Batılı ortaklarıyla sürekli
sürtüşen bir sürece girdiği belirtiliyor.
Bu kasvet yazıları okuduğumuz sırada tam İran, Batı ile görülmemiş
“yumuşama” yakalıyor...
Uluslararası düzende Türkiye belirsizlik ve yalnızlık sarmalına
girerken, İran uluslararası camiaya dönüyor.
Sahne ışıkları bizden uzaklaşırken Tahran’a yöneliyor...