Auerbachs Keller, Leipzig’in en ünlü
restoranı.
Bir mahzenin içindeki tarihi restoranın yüksek
kemerli tavanları ile duvarlarında ruhunu şeytana satan Faust’un
resimleri var.
Goethe, Leipzig’de yaşadığı
yıllarda Faust’u burada yazmış...
Bu yaz Leipzig’e gittiğimde, tarihi bir gezi
yaptığımın farkında değildim.
Tren istasyonuna indiğim anda, yanlışlıkla
kendimi bir garip film setinde bulduğumu düşündüm. İstasyondan
itibaren sokaklardaki herkes siyahlar giymişti. Metal hızmalarla
ağızlarını, burunlarını delmiş, saçlarını kazımış, siyah punk
giysiler içinde gençler; siyah çizmeler ve siyah trençkotlarla
dolaşan adamlar insanda “Tanrım, kendimi
çimdikleyeyim
de uyanayım” duygusu
uyandırıyordu.
Meğer kentte “Gotik
Festival” varmış.
Kendilerini aykırı Gotik akımının parçası sayan
gençler, bir zamanın hippileri gibi, Almanya’nın birleşmesinden
beri her yıl bu festivale koşarmış.
İçlerinde “karnaval” ruhuyla
sırf gırgır, şamata olsun diye bu festivale katılanlar olduğu
gibi; “satanizm” ve “ırkçı,
faşist sağ”ın unsurları da bulunurmuş.
Almanya’nın ‘Doğu
sorunu’
Şehrin, gerçekten
ruhunun “şeytana
teslim edildiği” duygusunu
yaratan bu gerçek ötesi dünyada tesettürlü tek kadının görünmemesi
ayrıca çarpıcıydı. Batı Almanya’da her yerde fark edilen Müslüman
göçmenler, burada yoktu.
Sonra Leipzig’den iki saat mesafedeki Dresden’e
gittim.
Orada da durum farklı değildi. Kentte
geçirdiğim günlerde hiç Türk
görmedim.
Pazar günkü seçimlerde yüzde 12.6’lık oy
oranıyla Almanya’da 3. parti olan AfD’nin kalesi işte bu iki kent:
Leipzig ve Dresden.
Bu kentlerin bulunduğu Saksonya eyaletinde
oyların yüzde 27’sini alan parti, bölgede 1. parti
oldu.