İspanya, iç savaştan bu yana en büyük “devlet krizi”ni yaşıyor. İspanya’nın ulusal gelirinin beşte birini üreten Katalonya; ülkenin anayasa mahkemesinin engellemelerini hiçe sayarak 1 Ekim’de “bağımsızlık referandumu” düzenlemek üzerindeki ısrarını sürdürüyor.
Madrid’in uyarılarına rağmen inatla planlaması sürdürülen oylamanın gerçekleşmesi halinde… Katalanlara “Katalonya’nın (parlamenter monarşi ile yönetilen İspanya’nın aksine!) bağımsız cumhuriyet olmasını ister misiniz” sorusu sorulacak.
Meydan okumaya OHAL çareleriyle yanıt veren Madrid ise, “barışçı diyaloğu” düstur alan Avrupa demokrasilerinde rastlanmayan yöntemlerle yerel liderleri ve yöneticileri gözaltına alıyor, evlerine baskın düzenliyor, referandumda kullanılacak oy pusulaları ve sandıklara el koyarak tozu dumana katıyor.
İki milliyetçilik karşı karşıya
Katalan milliyetçiliğine karşı İspanyol milliyetçiliği tam gaz, diğer deyişle karşı karşıya geliyor. İki taraf da birbirini “darbe” yapmakla suçluyor.
Katalanlar, Madrid hükümetini “zora başvurmak suretiyle” darbe yapmakla suçluyorlar, “demokratik ve de barışçı bir referandum sürecinde”, “güvenlik güçlerini” devreye sokmakla itham ediyorlar.
Madrid de Katalan yöneticilerine “Anayasa mahkemesi kararlarını” ve “bölünmez bütünlüğü esas alan demokratik 1978 anayasasını” ihlal etmek hasebiyle “darbe” suçlaması yöneltiyor.
Kılıçlar karşılıklı olarak çekiliyor.