Fransızlar bir “kral” edası taşıyan
devlet başkanlarına meftundurlar: De Gaulle,
Pompidou, Giscard, Mitterand… Fransa’nın hep köklü
“monarşi” aurasını sürdüren cumhurbaşkanları
oldu.
Fransa’nın başkanlık sistemi bu yüzden, 5.
Cumhuriyetin kurulduğu 1958’den beri “cumhuriyetçi
krallık” olarak adlandırılır.
İlk kez bu geleneğin kırılışına, bir kraldan
çok soytarıyı andıran ve 2007 yılında Elysée’ye çıkan “bling
bling/maganda” Sarkozy’nin sahne alışıyla
şahit olduk.
Ünlü Fransız tarihçisi Emmanuel
Todd o tarihlerde kaleme aldığı “Demokrasiden
Sonra/ Après la démocratie” adında büyük bir yol
ayrımına işaret eden kitabında tam bunu sorguluyordu.
“Agresif, dengesiz, narsisist,
zenginlere hayran, ekonomi ve diplomaside kifayetsiz
Nicolas Sarkozy gibi biri nasıl cumhurbaşkanı
olabildi?” sorusuyla açılan kitap, ülkede sosyal çözülme,
ekonomik kriz, büyüyen gelir farklılıkları, orta direğin güç
yitirmesi gibi temel konulara çözüm üretemeyen Sarkozy’nin
sorunlara iç tehdit ve dış tehdit şablonuyla “şamar
oğlanı” bularak karşılık verdiğini söylüyordu.
“Dış tehdit” bağlamında bir “şamar
oğlanı” olarak Sarkozy, AB kapısından geri çevrilen Türkleri,
Fransa’nın içinde de Müslüman göçmenleri kullanıyordu.
Sarkozy’nin bu politikaları, Todd’a göre aynı
zamanda Fransız demokrasisinin de çürümekte, çözülmekte olduğunu
göstermekteydi. Tanınmış tarihçi kitabına bu nedenle
“Demokrasiden Sonra” adını vermişti.