On beş gün önce bu köşede “Economist” de çıkan “post-gerçek
siyaseti/post-truth politics” üzerinde bir araştırmadan söz
etmiştim.
“Post gerçek siyaseti” ile gerçeklerin yerini algı operasyonlarının
aldığı bir yeni siyaset tarzından bahsediliyor;
ABD’de Trump ve İngiltere’de “Brexit”çi
lider Boris Johnson başta olmak üzere,
uluslararası arenanın bu tip siyasetçilerle dolduğu
anlatılıyordu.
“Post gerçek üstadları” arasında bu
meyanda Erdoğan ve Putin’in
de adı sayılıyordu.
Son dönemde okuduğum en çarpıcı değerlendirmelerden biri olan
“Economist”in dosyasının ayrıntılarına giremeyeceğim. Mealen yazı
siyasetin sağ-sol paradigmalardan çok giderek artık hep daha çok
rasyonel-akılcı duruşla, usdışı-irrasyonel kesimlerin mücadelesine
dönüştüğünü belirtiyor; buna somut örnek olarak da desteksiz
palavralarla inşa edilen İngiltere’nin “Brexit” referandumu ile
Trump’ın serbest atışlarından oluşan başkanlık sınavını
işliyordu.
‘Biz ve onlar’ dinamiği
Gerçekdışı “dediğim dedik, çaldığım düdük” savlar ortaya atan bu
siyasetçilerin başvurdukları araçlar sırf “dezenformasyon”dan
ibaret değildi. Farklı ülkelerin farklı şartlarda siyaset yapan bu
politikacıların ortak özellikleri tüm siyasi söylemlerini “biz ve
onlar” dinamiği üzerine kurmalarıydı.
“Biz halkız, biz kurbanız; onlar tuzu kuru elitler” gibi şematik,
siyah-beyaz şartlanmalar ile yapılandırılan bu siyaset türünde sade
“duygular” ve “önyargılar” devreye sokuluyor, “nesnel
bilgi”, “veriler” tümü ile dışlanıyordu.
“Post gerçek siyasetinin” ustaları zaten bilgili seçmenleri muhatap
almıyordu. “Rasyonel” kesimler, “bilgi, belgelerle”…“irrasyonel
yana” meram anlatmaya kalktığında kendisini her durumda-bir deli
kuyuya taş atmış on akıllı çıkartamamış hesabı- irrasyonel
politikayla kuşatılmış buluyordu.
Geçmişte siyasete “yalan” karıştığında, yalanın “gerçekle
yüzleştirilmesinden” bir korku duyuluyordu. Geri planda bir “ispat”
gayreti oluyordu.
Bugün böyle bir gayrete gerek duyulmuyor çünkü somut gerçeğin ne
olduğu, “post gerçek liderler” tarafından hiç kale alınmıyor. Başka
deyişle gerçeğin bir değeri yok. Veriler ve tutarlılığın, bu
irrasyonel siyasette yeri bulunmuyor. Bu siyasetin aktörleri konuyu
bir kez “bizonlar” çerçevesine oturttu mu; akla gelen her
şok/skandal önermeyi yapabiliyorlar...